27 Mart 2017 Pazartesi

Hep O Şarkı - Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Yakup Kadri benim için Yaban kitabıyla özdeşleşmiş bir yazardı.Yaban ve Kiralık Konak kitaplarını beğenerek okumuştum ama yine de yazarın ne hayatını araştırdım ne de başka bir kitabını okudum.Hep O Şarkı kitabını da sene başında okul kütüphanesinde kitapları ayırırken buldum.Yani eylül ayından beri okunmayı bekliyordu bu kitap.

Kitaba başlamadan önce yazarla ilgili bir araştırma yapınca anladım ki yine yeterince önemsemediğim dolu dolu bir yazarla karşı karşıyayım. 1913’te yazdığı ilk öykü kitabı Bir Serencam’la başladığı yayın hayatına;

Kiralık Konak,Nur Baba,Hüküm Gecesi,Sodom ve Gomore,Yaban,Ankara,Bir Sürgün,Panorama I,II, ve Hep O şarkı adlı romanları,öyküler,şiirler,tiyatro eserleri ve gazetelerde yayınladığı çeşitli yazıları sığdırmış.

Hep O Şarkı yazarın son romanı.Bu kitap bana Nazan Bekiroğlu’nun Mücella’sını hatırlattı.Ve kitabı okurken hep şu soruyu sordum:
Hangisi daha bedbaht!

Ömrü boyunca hiç aşkı yakalayamamış Mücella mı, hayatının kısacık bir anında yakaladığı aşkı ömürlük zannedip bekleyen Münire mi?

Mücella’yı hatırlarsanız hayatı göz açıp kapayıncaya kadar  aşkı hiç tatmadan aynı dinginlikte akıp geçmişti. Yakup Kadri’nin Münire’si ise aşkı komşu  konağın oğlu Cemil Bey’de buluyor. Burda yazar İstanbul’un konak yaşamını,boğazda sandal sefalarını,musiki gecelerini yaşatıyor bize.

Kaderine karşı gelemeyip Cemil Bey’in uzağına düşen Münire’ye başlangıçta Mücella’ya üzüldüğüm kadar üzüldüm.Kitabın sonuna gelince ise kime daha çok üzülmeliyim kararsız kaldım açıkçası.

Sonra dedim ki sahi neydi hayatımızı anlamlı kılan? Hayatımızda ne olursa yaşamaya değer olurdu?Aşk olmadan da nefes almaya değmez mi? İlla nefesimiz başka bir nefese karışmalı mı?Yalnız kalmanın değil belki ama yalnız olmanın hiç anlamı yok mu?
Ya Mücella gibi yüreğimizi avuçlarına bırakmaya değer biriyle karşılaşmayacaksak hiç.Ömür hep bunun hayaliyle mi geçmeli?
Peki ya Münire?
Ya bulduğumuzu sandığımız aşk,aslında bir gece, yakamozların gözümüzü kamaştırmasından başka bir şey değilse…
Yaşanan tutku dolu anlar,hep tek bir bedene hapsolma arzusuysa sadece,ya bir gençlik hevesiyse…
Aşık bir gün kendi yoluna çekip gittiğinde,onu bir ömür beklemeye değer mi bu heves?
Ya beklediğimiz kişi bir gün döndüğünde,her gece sarılmayı hayal ettiğimiz,kavuşmak için her şeyden belki kendimizden bile vazgeçebileceğimizi düşündüğümüz o yürek değilse gelen.
Belki de hayatın aşkı bulmaktan daha önemli bir anlamı olmalı.Aşık olmanın,aşkı bulmaktan daha önemli olduğunu mu anlamalıyız acaba?Aşkın tanımını baştan mı yapmalıyız yoksa…
Aşk ruhumuzu dinlendirmekse eğer;denizi seyretsek...
Aşk yüreğimizin dört nala koşmasıysa;minik bir eli tutup kahkahalar atsak...
Ve aşk farklı bir dünyayı keşfetmekse;daha çok kitap okusak olmaz mı?

            Kitaba dönecek olursak;
            Münire bütün bir ömür Cemil Bey’in yine o şarkıyı kulağına fısıldayacağı günün gelmesini beklerken zaman hep aynı sakinlikte akmıyor.
            Münire 30’larına geldiğinde Feriye Vakası yaşanmış,Osmanlı Padişahı Abdülaziz bilekleri kesilmiş bir halde bulunmuş,Moskof Muharebesi olmuş,geçim sıkıntıları baş göstermiştir.Konak yaşamı da eski cazibesini yitirmiştir.
            Ve tam 25 yıl sonra dönen adam Münire’nin beklediği Cemil Bey midir?Okuyup öğrenmeye değer bir kitap.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder