19 Ekim 2019 Cumartesi

Aşkımız Eski Bir Roman - Ahmet Ümit


Ahmet Ümit ile ilk olarak İstanbul Hatırası kitabıyla tanışmıştım. Beyoğlu ’nun En Güzel Abisi, Beyoğlu Rapsodisi, Kavim, Bab-ı Esrar, Elveda Güzel Vatanım, Kırlangıç Çığlığı derken bir de baktım Başkomser Nevzat’ın hayranı olmuşum. Ahmet Ümit sayesinde polisiye romanları okumaktan zevk aldığımı fark ettim.  Çıkan her kitabını da hemen alıp okumaya çalıştım. Aşkımız Eski Bir Roman kitabı da çıktığından beri idefixteki sepetimde duruyordu. Yakın zamanda kitap fuarı olacağını bildiğim için almayı erteliyordum sadece. Fuar başlayınca hemen gidip aldım. Peki niye fuarı bekledin, daha uygun fiyata mı aldın derseniz, internet fiyatıyla bariz bir fark yok aslında. Sadece bu fuarda yeni bir yayın evinden Stefan Zweig’in birkaç kitabını çok çok uygun fiyata aldım. Henüz başlayamadım, umarım çevirisi beni hayal kırıklığına uğratmaz.

Neyse, Ahmet Ümit’in kitabını da roman zannederek almıştım. Ama kitap 3 hikayeden oluşuyor maalesef. Şeytan Ayrıntıda Gizlidir kitabının yorumlarını okuyanlar neden maalesef dediğimi anlamıştır zaten. Aslında hikaye okumayı severim, polisiye romanları da seviyorum ama polisiye hikayeler beni tatmin etmiyor. Hani okumasam da olur. Çünkü polisiyeyi ayrıntılar için okuyorum ben. Ayrıntılar arasında katili bulmak, cinayet sebebini tahmin etmek zevk veriyor. Oysa polisiye hikayelerde özellikle kısa hikayelerde daha olayın içine giremeden katil ortaya çıkıyor. Olaya şöyle bir kuş bakışı bakıp çıkıyor insan.

Tabii bu kitap 3 hikayeden oluştuğu için kısa hikayelerden bir nebze daha iyi ama bir romanın yerini tutmuyor.

Kitaptaki ilk hikaye, kitaba ismini de veren "Aşkımız Eski Bir Roman", aralarından en beğendiğim hikaye oldu. Siz nasıl hissediyorsunuz bilmiyorum ama ben okuduğum bir kitapta, daha önce okuduğum bir kitabın adını görünce anlamsız bir şekilde mutlu oluyorum. Bu hikayede de beğendiğim birçok kitap adını görmek hemen hikayeye bağladı beni.

Romanlarla, roman karakterleriyle bir cinayeti bağdaştırmak hiç aklıma gelmezdi doğrusu. Çalıkuşu’ nun Feridesi, Aşk-ı Memnu’ nun Bihter’i, Anna Karenina, Kürk Mantolu Madonna’ nın Maria Puder’i, Notre Dame’ın Kamburu’ ndaki Esmeralda , Agatha Christie… Sizce cinayeti kim işledi dersiniz? 

Öğrenmek için okumaya değer ama diğer hikayeler için bu kadar iddialı bir yorum yapamayacağım. Sadece son hikayede "Çehov’ un Silahı"* prensibinin sonuna kadar kullanıldığını söyleyebilirim.

Ahmet Ümit’i sevenler zaten okuyacaktır bu kitabı ama yazarı hiç okumamış olanlara öncelikli olarak tavsiye edebileceğim bir kitabı değil. İyi okumalar.



* Çehov der ki; eğer bir bölümde duvarda bir tüfek asılı olduğunu söylüyorsanız, ikinci ya da üçüncü bölümde o tüfek patlamalıdır. Eğer patlamayacaksa tüfek orada olmamalıdır. Ahmet Ümit de buna uyduğu için ortaya çıkan hiçbir karakter boşuna değil, mutlaka olayla bir ilgisi vardır.

15 Ekim 2019 Salı

Cebelavi Sokağı'nın Çocukları - Necib Mahfuz


Uzun zaman önce, -bana göre uzun zaman çünkü neredeyse 2 ay olmuş- Nobel ödüllü bir yazarın kitabını okuduğumdan bahsetmiştim. Aslında kitabı bitireli de yine uzun zaman oldu J ama yazıya dökmem bir hayli gecikti. Çünkü bu arada bir kitabın editörlüğünü yaptım, hala da yapıyorum. Editörlük işi sandığım gibi değilmiş aslında. Nasıl olsa kitap okumayı seviyorum diye düşünmüştüm ama bir kitabı, editörlüğünü yapmak için okumak çok daha farklıymış. Daha zormuş. Size emanet bırakılan çok değerli bir eşyayı ufak dokunuşlarla temizlemeniz gerektiğini düşünün. Hani eşya sizin olsa o kadar dikkatli olamazsınız. Ama inanılmaz zevk aldığımı söyleyebilirim.  İşte bu işle ilgilenince bitirdiğim kitabın yorumunu yazmayı da ertelemek zorunda kaldım. Nihayet bugün yazabildim;

Cebelavi Sokağı’nın Çocukları

Necib Mahfuz’un okuduğum ilk kitabı bu ama son olmayacak sanırım. Bir yazarı ilk kez okuyunca da önce hakkında araştırma yaparım. O yüzden önce yazarı kısaca tanıtayım:

1911 yılında Kahire’de doğan Necib Mahfuz, 1934 yılında Kahire Üniversitesi’nde felsefe eğitimini tamamladı. 1938’de hikâyelerinden oluşan bir derleme yayınlandı. 1959’da yayınladığı Cebelavi Sokağı’nın Çocukları kitabı El Ezher Üniversite’si tarafından yasaklandı. Hatta bir din adamının Necib Mahfuz ile ilgili söylediklerinden dolayı suikast girişimine de uğradı.  (İlk ve tek baskısı 1967’de Lübnan’da yayınlanan kitabın Türkiye macerası da sıkıntılı çünkü Türkçe’ye de yazıldıktan 50 yıl sonra çevrilmiş. ) Necib Mahfuz 40 küsur roman, kısa öykü, film senaryosu ve birkaç tiyatro oyunu yazdı. 1960’lı yıllarda kitaplarında dini irdelemeye başlayınca, kitapları daha felsefi ağırlık kazanmış. Kitabı okurken yazarın bu yönüne özellikle dikkat etmek gerek.

Elimdeki kitap tamamen dine yapılan göndermelerden ibaret.  Aslında kitap insanlığın varoluş serüvenini anlatıyor.

Cebelavi, Mukattam Çölü’nün kıyısında muhteşem bir konakta çocukları İdris, Edhem, Rıdvan ve Abbas’la birlikte yaşamaktadır. Cebelavi mülklerini yönetmesi için büyük oğlu İdris yerine Edhem’i seçince kıyamet kopar. İdris, babasına karşı geldiği için konaktan kovulur. Daha sonra Edhem’i kandırarak Cebelavi’nin yasakladığı bir kitaba ulaşmaya çalışmasını sağlar ve Edhem de karısıyla birlikte konaktan kovulur.

Burada Adem ile Havva’nın şeytan tarafından kandırılıp yasak meyveyi yemesi ve cennetten kovulması olayına gönderme yapılmış. Bu durumda;

Cebelavi= Tanrı
Edhem= Adem
Umayma ( Edhem’in karısı)= Havva
İdris = Şeytan

Sürekli konağa( yani ruhlar alemine) dönmeyi arzulayan Edhem oğullarıyla birlikte konağa yakın bir sokakta yaşamaya başlar. Böylece Cebelavi Sokağı oluşmuş olur. Cebelavi bir gün Edhem’in oğullarından Hümam’ı konağa çağırınca diğer oğlu Kadri kıskanıp kardeşini öldürür. Böylece ilk cinayet işlenmiş olur. ( Habil ile Kabil olayı)

Yıllar geçer, artık kimse Cebelavi’yi görmez, hiç konağından çıkmaz çünkü. Yaşananlar şairlerin ağzından, nesiller boyu aktarılmaya devam eder. Cebelavi’nin mülkünü yönetenler sokak çeteleriyle işbirliği yapınca sokak artık yaşanmaz bir yer haline gelir. Bu durumda da bir kurtarıcıya ihtiyaç duyulur. Ve sırasıyla;

Halkı kurtarmak için Cebel ( Hz.Musa ), onun kurduğu düzen bozulunca Rıfat ( Hz.İsa )ve sonra Kasım (Hz. Muhammet ) gelir. Her defasında kurulan düzen bozulur çünkü toplumların unutmak gibi bir hastalığı vardır. Kitapta sokağa gelen son kişi Arif’i ise hiçbir peygamberle eşleştiremiyoruz. Adından ve yaptıklarından dolayı bilim ile ilişkilendirebiliriz. Çünkü Arif bir sihir yoluyla kötülüklerin üstesinden gelmeye çalışır. Buradaki sihir aslında bilimsel deneyleri çağrıştırıyor.
Sanırım kitabın en çok tepki alan bölümü de Arif’in bulunduğu bölüm olmuştur. Çünkü Arif istemeden Cebalavi’yi öldürür. Arif de kalıcı bir kurtuluş sağlayamaz ama arkasında insanların sarılacağı bir umut bırakır.

Benim böyle kısaca anlattığım kitabı sadece dinler tarihiyle de eşleştirmek doğru olmaz. Necib Mahfuz kendi ülkesinin sorunlarını metaforlarla, alegorik bir anlatımla dile getirmiştir aslında. Tabi her karakterin simgelediği dini ögeler yüzünden kitaba hala olumsuz yaklaşanlar vardır. Özellikle yazarın Tanrı ile eşleştirdiği Cebelavi’yi sorgulaması çok tepki çekmiştir. Sorgulamaktan çekinenler bu kitabı hiç okumasınlar ama müthiş bir edebi eserden de mahrum kaldıklarını bilsinler.
Kitabın umut dolu son sözleriyle bu yazıya da nokta koyayım. Sırada Ahmet Ümit’in son kitabı “Aşkımız Eski Bir Roman” var. Bu kez arayı çok açmayacağım. İyi okumalar.

Gecenin ardından gün nasıl doğuyorsa adaletsizlik de bir gün son bulacaktır. Zorbalığın ölümünü de göreceğiz, ışığın ve mucizelerin doğuşunu da.’


Not: Son olarak şunu da yazmak zorundayım. Bu kitabı daha rahat okuyabilmek ve yapılan göndermeleri anlayabilmek  için peygamberler tarihini bilmek gerekiyor.