4 Şubat 2017 Cumartesi

Karun ve Anarşist - İskender PALA


     Tarih tekerrürden ibarettir sözü ne kadar gerçek dersiniz? Devletlerin tarihini bir yana bırakıp insanlık tarihini düşünelim. İnsanlığın hallerini… Birbirini sevenler, aşk acısı çekenler,kavuşanlar,kavuşamayanlar, dostun yoluna kendini adayanlar,dost görünüp düşmanca planlar yapanlar,bir ideolojinin peşinde koşanlar,paranın esiri olanlar,güç isteyenler,güçsüzleri ezenler…Sadece bu yüzyıla ait haller mi?İnsan var olduğundan beri iyilik de kötülük de yok mu bu dünyada?Belki de her şey devasa bir çarktan ibaret.Biz insanlar ise bu çarkın dişlileri.Çark hep aynı çark ama dişliler sürekli değişiyor.

     Yazarımız bu çarka önce MÖ 549 yılından insanlar yerleştirmiş.Kitabın bu kısmı ALTIN başlığını taşıyor.İskender Pala doğduğu şehrin,Uşak’ın tarihini sanki milattan önce doğmuş gibi ayrıntılı anlatmış.Kitabın başına o dönem kullanılan ölçü ve para birimlerini de eklemiş.

     Zenginliğiyle Karunlaşan Aslan Kral Krezüs’ün Keyhüsrev’in ordusuna yenilip,kibiriyle Lidya’nın sonunu nasıl getirdiğini anlatırken üç arkadaşın kaderine de yer vermiş.
Musa’ya inanan Halludas,Karialı Kufu ve Phygalı Mehte…

     Sektörde yani altın arıtım tezgahlarında çalışan, nakkaşlıkta mahir üç delikanlı.Ve ustaları Namirek  ile kızı Edusa…Edusa’ya vurgun üç genç.Acaba hangisi Edusa’yı hak edecek?Ve Edusa’ya kavuşmak için kim bir okla arkadaşının canını  alacak?

     Alacağı cana kavuşmak için yola çıkan okun sesiyle birlikte kitabın AYNA  ismi verilen kısmı başlıyor.Çarkın dişlileri de değişiyor.
Bu kez 1979 yılındayız.İstanbul’dayız.(İskender Pala’nın yakın geçmişi anlattığı ilk kitabı bu.Daha önceki romanlarında hep yüzyıllar öncesinden seslenmişti bize.)
1979 yılı demek Türkiye’nin, askerin postal sesleriyle inlemesine bir yıl kalmış demek.Postal sesleri duyulabilsin diye kan gövdeyi götürüyor demek.Gencecik beyinlerin kumpas için çalışması demek.Kalem tutması gereken ellere tutuşturulan silahlar demek.
Sadullah,Ethem ve Ufuk.Bu üç gençten birinin elinde de bir silah var.Arkadaşını öldürmek için tetiğine basılacak olan.Sadullah,Ethem ve Ufuk, Keriman Hanım ve kızı Asude’nin sanat atölyesinde çalışan,farklı ideolojilere sahip,ortak yönleri sadece sanat olan üç gençtir.

Sadullah,Ethem,Ufuk…
Halludas,Mehte,Kufu…

     Aralarında 2500 yıl var.Ama yaşadıkları olaylar aynı.Çünkü 2500 yıl önce de vardı hainlik,şimdi de var.Muhtemelen 2500 yıl sonra da olacak.Yani tarih tekerrürden ibarettir.
     
     Kitabın son kısmının adı ise AŞK.
Aşkı kimin hakkettiğini,milattan önce yaşamış kahramanlarımızın da sonlarının ne olduğunu öğrendiğimiz,saklanan gerçeklerin ortaya çıktığı kısım.

     Kitapta sadece tarihin tekerrürden ibaret olduğu anlatılmıyor.Yazarımız bu kitabıyla bir ülkenin devamı için kültürün ne kadar önemli olduğunu da anlatmış.Ve bu toprakların ne kadar çok medeniyete ev sahipliği yaptığını vurgulamış.”Eğer bu ülkenin yüz sene evvelki sınırlarına bir tel örgü çekilseydi ve ‘bu tel örgünün dışına tarihi eser çıkartılamaz’ yazılsaydı bugün dünya müzelerinin neredeyse yarısı boş kalırdı.”diyerek bu durumun altını çizmiş.

     “Bir ülkede bütün bir nesil ölmüş olsa bile,cultura yaşıyor olduktan sonra o ülke kendi küllerinden yeniden doğar.Ama culturası ölen milletler,nesiller boyunca yaşasa bile kendileri olarak yaşayamaz,onun yerine köleler,paryalar,kimliğini kaybetmiş zavallılar olarak hayat sürerler “ sözleriyle kültürümüze sahip çıkmazsak neler olabileceğini gözümüzde canlandırmamızı istemiş.

     "Kim cultura ve sanata değer vermezse milleti kısa zamanda benliğinden uzaklaşır,sığlaşır,parya olmaya,yönetilmeye hazır hale gelir.Kimlik kaybolunca devletin elinden çıkması yakındır;bir toprak,ancak cultura sayesinde vatana dönüşür" sözleriyle de vatan nedir soruma cevap vermiş sanki.

     “Toplumun cultura üretebilmesi için  önce bilgi üretmesi gerekir.Culturas bilgiden sonradır.Bir insanın bilgili olması onun culturasa sahip olduğunu göstermez ama cultura sahibi olmak için pek çok konuda bilgili olması şarttır. “sözleriyle de kültürün öyle altın tepside önümüze sunulan bir şey olmadığını ancak üreten bir toplum olursak kültür seviyemizin artacağını da yerleştirmiş satır aralarına.

     Yani kısaca diyebilirim ki İskender Pala, yine içi dolu dolu bir kitap yazmış.Ben çok beğenerek okudum ve diyorum ki popüler kültüre yenik düşmeyen bir yazar bulmanın giderek zorlaştığı şu zamanda  çok ama çok okunmalı İskender Pala.