Yakup Kadri benim için Yaban
kitabıyla özdeşleşmiş bir yazardı.Yaban ve Kiralık Konak kitaplarını beğenerek
okumuştum ama yine de yazarın ne hayatını araştırdım ne de başka bir kitabını
okudum.Hep O Şarkı kitabını da sene başında okul kütüphanesinde kitapları
ayırırken buldum.Yani eylül ayından beri okunmayı bekliyordu bu kitap.
Kitaba başlamadan önce yazarla
ilgili bir araştırma yapınca anladım ki yine yeterince önemsemediğim dolu dolu
bir yazarla karşı karşıyayım. 1913’te yazdığı ilk öykü kitabı Bir Serencam’la
başladığı yayın hayatına;
Kiralık Konak,Nur Baba,Hüküm
Gecesi,Sodom ve Gomore,Yaban,Ankara,Bir Sürgün,Panorama I,II, ve Hep O şarkı
adlı romanları,öyküler,şiirler,tiyatro eserleri ve gazetelerde yayınladığı
çeşitli yazıları sığdırmış.
Hep O Şarkı yazarın son romanı.Bu
kitap bana Nazan Bekiroğlu’nun Mücella’sını hatırlattı.Ve kitabı okurken hep şu
soruyu sordum:
Hangisi daha bedbaht!
Ömrü boyunca hiç aşkı
yakalayamamış Mücella mı, hayatının kısacık bir anında yakaladığı aşkı ömürlük
zannedip bekleyen Münire mi?
Mücella’yı hatırlarsanız hayatı
göz açıp kapayıncaya kadar aşkı hiç tatmadan aynı dinginlikte akıp geçmişti. Yakup Kadri’nin
Münire’si ise aşkı komşu konağın oğlu
Cemil Bey’de buluyor. Burda yazar İstanbul’un konak yaşamını,boğazda sandal
sefalarını,musiki gecelerini yaşatıyor bize.
Kaderine karşı gelemeyip Cemil
Bey’in uzağına düşen Münire’ye başlangıçta Mücella’ya üzüldüğüm kadar üzüldüm.Kitabın
sonuna gelince ise kime daha çok üzülmeliyim kararsız kaldım açıkçası.
Sonra dedim ki sahi neydi
hayatımızı anlamlı kılan? Hayatımızda ne olursa yaşamaya değer olurdu?Aşk
olmadan da nefes almaya değmez mi? İlla nefesimiz başka bir nefese karışmalı
mı?Yalnız kalmanın değil belki ama yalnız olmanın hiç anlamı yok mu?
Ya Mücella gibi yüreğimizi
avuçlarına bırakmaya değer biriyle karşılaşmayacaksak hiç.Ömür hep bunun
hayaliyle mi geçmeli?
Peki ya Münire?
Ya bulduğumuzu sandığımız
aşk,aslında bir gece, yakamozların gözümüzü kamaştırmasından başka bir şey
değilse…
Yaşanan tutku dolu anlar,hep tek
bir bedene hapsolma arzusuysa sadece,ya bir gençlik hevesiyse…
Aşık bir gün kendi yoluna çekip
gittiğinde,onu bir ömür beklemeye değer mi bu heves?
Ya beklediğimiz kişi bir gün
döndüğünde,her gece sarılmayı hayal ettiğimiz,kavuşmak için her şeyden belki
kendimizden bile vazgeçebileceğimizi düşündüğümüz o yürek değilse gelen.
Belki de hayatın aşkı bulmaktan
daha önemli bir anlamı olmalı.Aşık olmanın,aşkı bulmaktan daha önemli olduğunu
mu anlamalıyız acaba?Aşkın tanımını baştan mı yapmalıyız yoksa…
Aşk ruhumuzu
dinlendirmekse eğer;denizi seyretsek...
Aşk yüreğimizin dört nala
koşmasıysa;minik bir eli tutup kahkahalar atsak...
Ve aşk farklı bir dünyayı
keşfetmekse;daha çok kitap okusak olmaz mı?
Kitaba
dönecek olursak;
Münire bütün bir ömür Cemil Bey’in yine o şarkıyı kulağına
fısıldayacağı günün gelmesini beklerken zaman hep aynı sakinlikte akmıyor.
Münire 30’larına geldiğinde Feriye Vakası yaşanmış,Osmanlı
Padişahı Abdülaziz bilekleri kesilmiş bir halde bulunmuş,Moskof Muharebesi
olmuş,geçim sıkıntıları baş göstermiştir.Konak yaşamı da eski cazibesini
yitirmiştir.
Ve tam 25
yıl sonra dönen adam Münire’nin beklediği Cemil Bey midir?Okuyup öğrenmeye
değer bir kitap.