5 Ağustos 2016 Cuma

Son Sefarad - Beyazıt AKMAN

            Yıl 1492.Yer İspanya.Müslümanlığın en batı noktası.
            Granada İmparatorluğu’nun çökmesi Endülüs Yahudilerinin de sonunu getirir.Kral Ferdinand ve Kraliçe Elizabeth El-Hamra Fermanı’nı imzalayarak  kendi dinlerinden olmayan (ki kendileri Katolik) Yahudilere acımasız hatta vahşice davranmaya başlarlar.

            Yazarımız daha önceki kitapta olduğu gibi yine New York sokaklarında başlıyor bu hikayeyi anlatmaya.Tıpkı Ahmet Ümit’in Başkomiser Nevzat’ı kullanması gibi yazarımız da öğrenci Beyazıt’ı çıkarıyor karşımıza ikinci kitapta da.

New York sokaklarında bir Endülüs kuyumcusu dükkanına giren Beyazıt, sefaradların yani Endülüs Yahudilerinin çektiği zulmü, dükkan sahibi David Marrano’dan dinliyor.
Kitabın ana konusu, Yahudilerin zorla Hıristiyanlaştırılması, Hıristiyanlığı tam uygulamayan,en ufak Yahudilik belirtisi gösterenlerin diri diri yakılması, Hıristiyan olmayı kabul etmeyenlerin ise tüm mal varlıklarını bırakarak ülkeyi terk etmek zorunda olmaları.
Ve tüm dünya bu acıya sessiz kalırken Sultan Bayezid’in yardım eli uzatması.

Sadece Yahudilerin yaşadıkları anlatılmıyor tabi ki.
Sultan Bayezid’in sefih bir şehzade olmaktan kurtulup bir cihan imparatoruna dönüşmesini de el almış yazar.Hat sanatını zirveye taşıyan Hamdullah Çelebi’nin bu dönüşüme katkısını da es geçmemiş.Yahudilerden sonra sıranın Müslümanlara geleceğinin ipuçlarını da vermiş.
            Sadece bunlar da değil geri planda anlatılanlar.
            Davud ile Elif,David ile Esther.Biri mutlu biten, biri yarım kalan aşk hikayesi.
            Sultan Bayezid’in Yahudileri Osmanlı topraklarına getirmesi için görevlendirdiği  Kaptan-ı Derya Kemal Reis’in yeğeni Piri Reis’in yıldızlara olan tutkusu,ölçümleri.
            Endülüs’teki tüm Arapça ve İbranice kitapları yakmakla görevli Keşiş Santiago’nun doğunun İslam filozofları ile tanışması.
            Kristof Kolombus’ un Katolik kralların desteğiyle Atlas Okyanusu'nu geçmesi.

Yani kitabın içeriği oldukça dolu ve ilgi çekici.Yazarın anlatımı da yine etkileyici.Okuduğum iki kitabından sonra,yazarımız aksiyon sahnelerini çok başarılı anlatıyor ve okurun heyecanının azalmasına hiç izin vermiyor diyebilirim.

Kitap ilerledikçe,özellikle Keşiş Santiago’nun bölümlerinde ise benim aklımda hep aynı soru dönüp durdu.
            Aklı,ilmin ve inancın merkezine koyan Farabi, batı ülkelerinde 16. yüzyıla kadar okunmuş olan Tıp Kanunu kitabının yazarı İbn-i Sina, her şeyin akıl ile anlaşılabileceğini öne süren İbn Rüşd, doğu ve batının ilk cebir kitabını yazan Harezmi, Ebu Bekir el Razi, El-Kindi, İbn-i Haldun…
Daha benim ismini sayamadığım birçok filozofun bağrından çıktığı doğu nasıl yeterince ilerleyemedi,nasıl bu kadar düşüşe geçebildi?Kütüphaneleri yıkan,kitapları yakan,matbaayı şeytan aleti addeden batının torunları ise nasıl tırmanabildi merdivenleri üçer beşer?


           Acaba doğu tüm enerjisini dinini korumaya harcamak yerine ilmini koruyup nesillerden nesillere aktarabilseydi daha mı farklı olurdu dünya?

          Not:Son sayfalardaki satır sonlarında hecelerine yanlış ayrılan kelimelerin çokluğu,birkaç yerde yapılan basım hatası,yazar için büyük hayal kırıklığı olsa gerek.Ben bir okur olarak bu yanlışları gördükçe içim cız ettiyse yazarı düşünmek bile istemiyorum.

2 yorum:

  1. Son paragraf (Not'tan önceki) slogan olur, bayıldım!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Ceydam.Keşke daha iç açıcı sloganlarımız olsa.

      Sil