10 Ağustos 2016 Çarşamba

Havva'nın Üç Kızı - Elif ŞAFAK

Türkiye’de okunması en zor yazarlardan biri bence Elif Şafak.Zor çünkü yazarı bırakıp bir türlü yazdıklarına odaklanamıyoruz.Ve şimdi ben okuduğum bir kitabın bende bıraktığı izlenimleri anlatmaya çalışacağım.Yazarın kim olduğuyla ilgilenmeden.Zihnimi tüm ön yargılarımdan arındırmaya çalışarak,yapabildiğim kadarıyla.
Böyle söyledim ama kitabın ilk 50 sayfasını okurken sürekli cümlelerin altında yatan gizli işaretler,siyasete göndermeler aradım.Öyle olaylar yaşamıştık ki ülke olarak,tüm herkesten şüpheleniyordum artık.Anladım ki ön yargılarımızdan sıyrılmak bize yakışmadığını bildiğimiz bir elbiseyi üzerimizden çıkarıp atmaya benzemiyor.Öyle hop diye sıyırıp atamıyorsunuz.Ama kitaba devam ederken bir baktım ki ben kitabı okumuyorum.Yazarın niyetine odaklanmışım,dedektifçilik oynuyorum.Oysa uzun zamandır kendime tekrar ettiğim bir şey vardı benim.
Bir kitap, yazımı bitene kadar o yazara aittir.Ben okumaya başlayınca benim olur,yazar aradan çıkar.* Şimdi ise yazarı koskoca bir duvar gibi kitabın önüne koyuyordum.Ta ki hep aklımdan geçen bir cümleyi kitabın kahramanının ağzından duyana kadar.O an girebildim kitaptan içeri.Bakalım içeride neler var:
Şirin, Mona ve Peri. Dinsiz,inançlı ve mütereddit. Havva’ nın Üç Kızı.
Kitap bize bir tarafa dahil olamamanın aslında kötü bir şey olmadığını anlatıyor.Taraf deyince hemen siyaset gelmesin aklınıza.Bu bir arkadaş grubu,bir inanç meselesi,felsefik bir problem,bir yaşam şekli de olabilir.
Eğer hayatınızı bir çember olarak görüp,bütün o seçim yapmak zorunda olduğunuz tarafları bu çemberin tam merkezine koysanız ne olurdu hiç düşündünüz mü?İşte kitap bize bunun cevabını veriyor.
Çemberin merkezinde olan her şeye aynı uzaklıkta durmak,bir seçim yapmak zorunda kalmamak, bize tüm seçimlerin iyi ve kötü yanlarını görme lüksü veriyor. Fakat tarafsız olan bertaraf olur sözünü misyon edinmiş fanatik insanlık tarafından yalnız bırakılma cezasına da razı olmanız gerekiyor bu lüksü yaşarken.
Ve Peri’ nin çemberinin merkezinde Tanrı daha doğrusu Tanrı algısı var.(Belki de hepimiz inandığımız yaratıcıyı merkeze koysak ve başkalarının merkezindeki yaratıcı benimkine neden benzemiyor diye sormasak hayatı anlamak daha kolay olurdu.)
Peri ne Şirin gibi inançsızlığa ne de Mona gibi inanca bağlı.Her kavgada iki tarafın da hem haklılığını hem haksızlığını görebilen,bir nevi arafta yaşayan,Oxford’a ailesinin gurur kaynağı olarak okumaya gelmiş bir İstanbullu.Profesör Azur’ dan aldığı Tanrı dersi tüm yaşamını etkileyecektir Peri’ nin.
Yazarımız Şirin ,Mona ve Peri’nin gözünden üç farklı yaşam biçimini ustalıkla anlatmış. Peri’ nin çocukluğuyla 1980’ lerin Türkiye’sini, Oxford yıllarıyla 2000’ lerin İngiltere’sini ve günümüzü yani üç farklı zaman dilimini de okurun kafasını karıştırmayacak biçimde kurgulamış.
Elif Şafak Aşk kitabından sonra daha popüler kitaplar yazma çabasına girdi.Bir nevi popüler kültüre yenik düştü.Çok satma kaygısıyla kitaplarının içeriği sığlaştı.Halbuki Aşk’tan önce yazdığı Pinhan,Mahrem ve Araf okunması zor ama söyleyecek sözü çok olan kitaplardı.Keşke Aşk’ ı hiç yazmasaydı da çok satmanın cazibesine kapılmasaydı diye düşünürken Havva’ nın Üç Kızı’ nı okumak iyi geldi bana.Üstelik ilk defa bir roman karakteriyle bu kadar örtüştüm. Peri’ yi anladım ve ona hak verdim.
Bu kitabı okuyun bence.Bakalım siz Havva’ nın hangi kızına hak vereceksiziniz. Hangisi size daha yakın gelecek.
Yazarı sevmiyorsanız kesinlikle okuyun. Ön yargılarınızı üstünüzden atabiliyor musunuz bir test etmiş olursunuz hiç olmazsa.


*Nerede ve ne zaman olduğunu hatırlamıyorum ama  yıllar önce bu minvalde bir söz okudum ve kitap okurken ana felsefem olarak benimsedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder