Türkiye’de okunması en zor
yazarlardan biri bence Elif Şafak.Zor çünkü yazarı bırakıp bir türlü
yazdıklarına odaklanamıyoruz.Ve şimdi ben okuduğum bir kitabın bende bıraktığı
izlenimleri anlatmaya çalışacağım.Yazarın kim olduğuyla ilgilenmeden.Zihnimi tüm
ön yargılarımdan arındırmaya çalışarak,yapabildiğim kadarıyla.
Böyle söyledim ama kitabın ilk 50
sayfasını okurken sürekli cümlelerin altında yatan gizli işaretler,siyasete
göndermeler aradım.Öyle olaylar yaşamıştık ki ülke olarak,tüm herkesten
şüpheleniyordum artık.Anladım ki ön yargılarımızdan sıyrılmak bize yakışmadığını
bildiğimiz bir elbiseyi üzerimizden çıkarıp atmaya benzemiyor.Öyle hop diye
sıyırıp atamıyorsunuz.Ama kitaba devam ederken bir baktım ki ben kitabı
okumuyorum.Yazarın niyetine odaklanmışım,dedektifçilik oynuyorum.Oysa uzun
zamandır kendime tekrar ettiğim bir şey vardı benim.
Bir kitap, yazımı bitene kadar o
yazara aittir.Ben okumaya başlayınca benim olur,yazar aradan çıkar.* Şimdi ise
yazarı koskoca bir duvar gibi kitabın önüne koyuyordum.Ta ki hep aklımdan geçen
bir cümleyi kitabın kahramanının ağzından duyana kadar.O an girebildim kitaptan
içeri.Bakalım içeride neler var:
Şirin, Mona ve Peri. Dinsiz,inançlı
ve mütereddit. Havva’ nın Üç Kızı.
Kitap bize bir tarafa dahil
olamamanın aslında kötü bir şey olmadığını anlatıyor.Taraf deyince hemen siyaset
gelmesin aklınıza.Bu bir arkadaş grubu,bir inanç meselesi,felsefik bir problem,bir
yaşam şekli de olabilir.
Eğer hayatınızı bir çember olarak
görüp,bütün o seçim yapmak zorunda olduğunuz tarafları bu çemberin tam
merkezine koysanız ne olurdu hiç düşündünüz mü?İşte kitap bize bunun cevabını
veriyor.
Çemberin merkezinde olan her şeye
aynı uzaklıkta durmak,bir seçim yapmak zorunda kalmamak, bize tüm seçimlerin
iyi ve kötü yanlarını görme lüksü veriyor. Fakat tarafsız olan bertaraf olur
sözünü misyon edinmiş fanatik insanlık tarafından yalnız bırakılma cezasına da
razı olmanız gerekiyor bu lüksü yaşarken.
Ve Peri’ nin çemberinin merkezinde
Tanrı daha doğrusu Tanrı algısı var.(Belki de hepimiz inandığımız yaratıcıyı
merkeze koysak ve başkalarının merkezindeki yaratıcı benimkine neden benzemiyor
diye sormasak hayatı anlamak daha kolay olurdu.)
Peri ne Şirin gibi inançsızlığa
ne de Mona gibi inanca bağlı.Her kavgada iki tarafın da hem haklılığını hem
haksızlığını görebilen,bir nevi arafta yaşayan,Oxford’a ailesinin gurur
kaynağı olarak okumaya gelmiş bir İstanbullu.Profesör Azur’ dan aldığı Tanrı
dersi tüm yaşamını etkileyecektir Peri’ nin.
Yazarımız Şirin ,Mona ve Peri’nin
gözünden üç farklı yaşam biçimini ustalıkla anlatmış. Peri’ nin çocukluğuyla
1980’ lerin Türkiye’sini, Oxford yıllarıyla 2000’ lerin İngiltere’sini ve
günümüzü yani üç farklı zaman dilimini de okurun kafasını karıştırmayacak
biçimde kurgulamış.
Elif Şafak Aşk kitabından sonra
daha popüler kitaplar yazma çabasına girdi.Bir nevi popüler kültüre yenik
düştü.Çok satma kaygısıyla kitaplarının içeriği sığlaştı.Halbuki Aşk’tan önce
yazdığı Pinhan,Mahrem ve Araf okunması zor ama söyleyecek sözü çok olan
kitaplardı.Keşke Aşk’ ı hiç yazmasaydı da çok satmanın cazibesine kapılmasaydı
diye düşünürken Havva’ nın Üç Kızı’ nı okumak iyi geldi bana.Üstelik ilk defa bir
roman karakteriyle bu kadar örtüştüm. Peri’ yi anladım ve ona hak verdim.
Bu kitabı okuyun bence.Bakalım siz Havva’ nın hangi kızına hak vereceksiziniz. Hangisi size daha yakın gelecek.
Yazarı sevmiyorsanız kesinlikle
okuyun. Ön yargılarınızı üstünüzden atabiliyor musunuz bir test etmiş olursunuz
hiç olmazsa.
*Nerede ve ne zaman olduğunu hatırlamıyorum ama yıllar önce bu minvalde bir söz okudum ve kitap okurken ana felsefem olarak benimsedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder