29 Ocak 2025 Çarşamba

Kapak Kızı - Ayfer Tunç

 


 

Siz hayatın neresindesiniz?

Bulunduğu yerin doğru taraf olduğuna emin olup karşı tarafta olanları yargılayan kısımda mı?

Korkaklar tarafında mı?

Sonuna kadar gidenlerin tarafında mı yoksa hiçbir şey yapmadan yaşayanlar tarafında mı?

Şebnem dibe inmeyi göze alanlardan, Ersin ve Selda ise hayatın akışını bozmaktan korkanlardan.

Öyle pat diye girdim olaya baştan alayım en iyisi.

Ankara’dan İstanbul’a giden trenin yemekli vagonunda aynı fotoğraf yüzünden kendilerini sorgulamaya başlayan üç insan. Ersin, Selda ve Bünyamin…

Ayın Kapak Kızı Şebnem’in çıplak hatta fazla çıplak fotoğraflarına bakıp hayatlarını sorgulamaya başlayan birbirinden habersiz bu üç insanın iç dünyalarının bir fotoğrafla nasıl alt üst olduğunu anlatıyor yazar.

Ersin ve Selda bir zamanlar hayatlarından geçmiş bu güzel kızın onları aslında nasıl da derinden etkilemiş olduğunu fark ediyorlar. Bünyamin ise hiç tanımadığı birinin fotoğrafı üzerinden kendi hayatı ile ilgili kararlar veriyor. Her biri o fotoğrafta farklı şeyler görüyor. Tıpkı hayat gibi...

Herkes hayata kendi penceresinden bakıyor. Herkes baktığı yerden haklı görüyor kendini.

Ben hep imrenmişimdir kendini haklı görenlere. Çünkü kendimi her haklı görüşümün arkasından içimde bir ses fısıldar: “Emin misin?”

Bu sesi hiç susturamam, çok derinden gelir ama nettir.

Belki de bu yüzden Selda’yı çok iyi anladım. Selda Şebnem’in fotoğrafı için Ersin’e:

“...kendinizi fazla önemsemiyor musunuz? Siz herkesin onayladığı saygın alandasınız da, oradan Şebnem’e merhamet gösteriyor, onu bağışlıyor gibisiniz. Durduğunuz yerin doğru olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Onu bağışlamak sizin haddiniz mi?” diyerek aslında temeldeki en büyük sorunumuzu dile getiriyor.

Ne haddimize?

Haddimiz olmayan şeylere öyle hadsizce yorumlar yapıp yargılıyoruz ki…

Ayfer Tunç gizli bir mesaj verir gibi anlatmış bunu. Öyle ortalara dökmeden kamu spotu gibi gözümüze gözümüze sokmadan ki bu benim en sevdiğim yazar üslubudur.

Ama bir kitapta hangi cümlenin kimin için gizli mesaj olacağı belli olmaz. Belki siz Selda yerine Bünyamin’e odaklanırsınız.

Karısının kendisini aldattığını düşünen, bunun için elinde hiçbir kanıt yokken şüpheyle dolan, çocuğunun olması çok düşük bir ihtimalken hamile kalan karısını önce düşüncelerinde yargılayan sonra aklayan, Şebnem’in fotoğrafı yüzünden elleri yanan Bünyamin’e.

Ya da sevdiği sandığı Şebnem’i yarı yolda bile değil henüz yola çıkmadan terk eden Ersin’e.

Ben her ne kadar Selda’ya odaklansam da Şebnem’in hayatını çok merak ettim. Bu yüzden merakımı giderebileceğim Yeşil Peri Gecesi kitabını da bir an önce okuyacağım.

Ersin’i ise açıkçası hiç merak etmedim. Çok iyi tanıyorum onu. Yarı yolda bırakmayı iyi bilen,kendi düzenini bozmaktan ödü kopan, sanki mağdurmuş gibi bir tavır takınıp aslında hayatını bal gibi de yaşayan, karşıdakinin hislerini düşünmeden kendi içine odaklanan biri işte. Düşünmeye değmez. Hem Ersinleri sadece karşı cins olarak düşünmeyin. Öyle çok arkadaşınız vardır belki de…

 

 

17 Kasım 2024 Pazar

Sonra Gözler Görür - Hikmet Hükümenoğlu


 

Yazardan okuduğum dördüncü kitap. Bir yazarın birden fazla kitabını okuduysam onu kafamda bir kalıba soktuğumu fark ettim. Kafamda bir kalıp olunca da objektifliği kaybediyorum. Yazara da haksızlık yapıyorum bazen. Hükümenoğlu da kafamda bir kalıba sahip.

Duyguları çok iyi analiz eden, kurguyu iyi ayarlayan ve imla hatası yapmayan, cümle yapısını beğendiğim bir yazar. Bu kalıplarla kitabı okumaya başladım ve aslında türünü bildiğim halde polisiye tarzda bir roman karşıma çıkınca ilk sayfalarda duraksadım. Sadece kafamdaki kalıp yüzünden değil. Peki neden? Çünkü biz alışmışız yerli polisiyeyi tek bir kalemden okumaya. Bu arada o yazarın da son kitabını aldım. Kendisini de severek okurum ama sanki polisiye tek bir yazarın tekelindeymiş gibi benimsemişim. Farklı bir yazardan polisiye okuyunca önce yadırgadım.

Ama bu kitapta biraz ilerleyince anladım ki duyguları bu kadar iyi analiz eden, kurgu hatası yapmayan bir yazar tabii ki polisiyede de başarılı olacaktır. Kısacası bu kitaptan sonra benim için Türk polisiye yazarı artık tek bir kişi değil. Hükümenoğlu iyi bir polisiye yazarıdır.

500 sayfalık kitabı iştahla okudum. Konusuna gelirsek:

Çocukluğunu yaşadığı kente sevgilisi için dönen gazeteci Ezgi’nin bir anda kendini cinayetler ve ilişkiler yumağının içinde bulması anlatılıyor. Yazar Yenikent diye bir şehir kurgulamış. İstanbul’dan uzakta küçük ama gelişmekte olan bir şehir.  İşin içine şehirdeki belediye seçimleri, köklü bir ailenin geçmişindeki sırlar ve geçmişte yaşanan talihsiz olaylar da girince karmaşa da merak da artıyor. Katilin kim olduğunu sonlara doğru anca tahmin edebiliyorsunuz. Kısacası ben kitabı beğendim ve diyorum ki;

Çevrenizde sürekli sizi dinleyen, yardımınıza koşan biri varsa lütfen durun ve ona “Nasılsın?” diye sorun. Kitabı okuyunca ne demek istediğimi de anlayacaksınız. İyi okumalar.

Şimdi elimde iki kitap var. Biri yine Hükümenoğlu’na ait. Yazarın tüm kitaplarını okumadan rahat edemeyeceğim. Diğeri adını hep duyduğum ama bir türlü okuma sırası gelmeyen bir kitap. İkisini birden mi okusam acaba?

 Not: Sonra Gözler Görür kitabında birkaç yerde imla hatası vardı. Umarım ikinci baskısında düzeltilir.

 

2 Kasım 2024 Cumartesi

Kuru Kız - Ayfer Tunç

 


Sadece uzun boyu ve zayıf bedeni yüzünden kuru kız değil, sadece evlenmediği için de kuru kız değil. Tüm hayatı kuru onun. Ve Kuru Kız kuru olmayan yeni bir hayata başlamak için dünyanın sonuna gidiyor. Dünyanın sonu, Ushuaia.

Aaa şimdi hikâyenin sonunu niye söyledin demeyin çünkü yolun başında anlatıyor yazar. Peki Kuru Kız dünyanın sonuna nasıl gidiyor?

Önce annesini sonra babasını ve kardeşini kaybedip yapayalnız kaldığı bu hayatı tersine çevirmeyi nasıl başarıyor?  Kitap boyunca bu merak hiç peşinizi bırakmıyor.

Yaşadığı çevreye, annesinin ölmesine, okula devam edememesine, sadece babasına ve kardeşine bakmak için var olmuş gibi görünmesine rağmen dünyayı algılayışı çok farklı Kuru Kız’ın. Herkesin alık bir kız olarak gördüğü Kuru Kız aslında dışarıdan saf diye nitelendirdiğimiz insanların aslında öyle olmayabileceğini gösteriyor.

“ Anne babasından ve kendini bildi bileli yaşadığı ortamdan öğrendiği Allah ile kendi kafasındaki tanrıyı bağdaştırmaktan yıllar önce vazgeçmişti.

Allah’a ibadet etmek için oruç tutardı, kendi tanrısıyla konuşurdu.”

Herkesin saf, biraz da alık bir kız olarak gördüğü Kuru Kız’ın hayatına akıllı telefonun girmesiyle işler değişiyor. Demek internet, doğru kullanıldığında insanın hayatına sihirli bir dokunuş yapabiliyor. Kuru Kız bu sihirli dokunuşla hayatını bambaşka bir yöne çeviriyor. Hayatını değiştirmek istemekle hiç de haksız değil. Çünkü çevresindeki tüm “iyi” insanlar iyilik adı altında Kuru Kız’ın hayatına müdahil olmaya çalışıyorlar. Ondan yararlanmak istiyorlar ya da onun hayatına bakıp kendi hayatlarının mükemmelliğine seviniyorlar. Tüm bunlarla mücadele eden Kuru Kız 40 yıl sonra üzerindeki ölü toprağını atıyor. Artık sadece kendi için yaşamaya karar veriyor.

Edebi yüklerden arınmış, basit cümlelerle yazılmış, bir çırpıda okunabilecek ama günlerce etkisinde kalacağınız bir kitap. En azından bende öyle oldu. Okurken kitabın dilini belki biraz fazla sade buldum ama kitabı bitireli birkaç hafta olmasına rağmen aklımın bir köşesinde dünyanın sonuna giden ve orada mutlu bir hayat süren kuru değil, uzun ve zarif bir kız var.

 

8 Ekim 2024 Salı

Kar Kuyusu - Hikmet Hükümenoğlu

 


Hikmet Hükümenoğlu’nu sondan okumaya başladım. Kar Kuyusu yazarın ilk kitabı ama ben önceliği önce Körburun’a sonra Harika Bir Hayat kitabına verdim. İlk kitaplar beni bazen tedirgin eder. Çünkü yazara dair önyargı oluşturmama neden olabiliyor bazen. Ama Hükümenoğlu’nun bu kitabı asla ilk kitap gibi değil.  Okurken ne gereksiz bir sözcük ne lafı dolandırma ne de yersiz bir betimleme var.  Ama kitabın kapağına ufak bir “gerilim” ifadesi eklenebilirmiş.

Boşanmış bir kadın olan Nur, babasından kalan dükkanı işletmeye karar verir. Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadının duygusal iniş çıkışlarını okuyacağımızı düşünürken, bir gece Nur’un sokakta yanında bir köpekle dolaşan bir adamla karşılaşmasıyla olaylar gerilim romanına döner.

Üst komşu Melike Hanım’ın da garip tavırlarından şüphelenen Nur’un aklına gelmeyenler başına gelecektir. Bu kitapta yazar hiçbir insanın göründüğü gibi olmadığını, bazı insanların merhametsizliğini iliklerimize kadar işliyor. Ayrıca aile ilişkilerinin öneminin de altını çiziyor. Nur,Melike Hanım, Nuri ve Tibet’in yaşantılarına bakınca, aile hayatının insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu bir kez daha anlıyoruz. İyi bir aileye sahip olmak galiba bu hayattaki en büyük şans.

Detay vermeyeyim ama kitapta bahsedilen hastalıkla ilgili bir dizi de var. Bu konu benim de çok ilgimi çekmişti. Kitapta denk gelince ayrı bir dikkatle okudum. Özellike son sayfalara doğru hikayenin hızı da gerilimi de arttı. Olaylar hızlandıkça siz de hızlanıp neler olduğunu bir an önce öğrenmek istiyorsunuz. 

Kitabın adı da konuya çok yakışmış. Bazı aileler maalesef kör bir kuyu gibi. Üstelik üzeri karla kaplı olduğu için dışarıya ses de gelmiyor. İçeride neler döndüğünü sadece yaşayanlar biliyor. Belki çok sert gelecek ama bu insanların çoğalmaması, aile kurmaması lazım. Zaten bence aile olabilmek, çocuk sahibi olmak bu kadar kolay olmamalı. Sadece anne ve babanın iyi anlaşması da yetmez. Dünyaya bir çocuk getirdiğinizde onu sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak da beslemek zorundasınız. Son zamanlarda yaşananlar da bu söylediklerimi doğruluyor. Kitapta Nur'un anne ve babası arasındaki ilişki her ne kadar iyi görünse de özellikle "baba"nın tavırları direkt psikolojik şiddet benim için. Bu tarz ailelerde büyüyünce de Nur gibi önünü arkasını düşünmeden hareket edebilir insan. Yazarın aile ilişkilerini çok yerinde örneklerle anlattığını düşünüyorum. 

Ayrıca okuduğum üç kitabında da yer alan “kitapçı” detayını da çok beğendim. Bunu İhsan Oktay da yapıyor. Hikmet Hükümenoğlu da kitapların tam en can alıcı yerinde birden beliriyor ve bir kitapçı olarak karşımıza çıkıyor. Yani en azından benim için kitapçı yazarın kendisi. Yazarın kitaplarını okuyanlar da acaba benim gibi mi düşünüyor merak ediyorum. Okuduğum yorumlarda kimse bu detaya değinmemiş maalesef. 

Bu arada bir önceki yazımda umarım yazar boş durmayıp kitap yazıyordur demiştim. Nasıl içten bir istekse benimki hemen gerçekleşti. Yazarın yeni bir kitabı çıktı. Mutlaka onu da alıp okuyacağım. Ama şimdi elimde yine daha önce okumadığım bir yazar olan Ayfer Tunç var. Bakalım Kuru Kız beni mutlu edecek mi?



 Hemen bu kitabı da alıp okumam gerek. :)

29 Eylül 2024 Pazar

Harika Bir Hayat - Hikmet Hükümenoğlu


 

Yazardan okuduğum ilk kitap Körburun’du. Bu okuduğum ikinci kitabı. Bu kitabı köy yolunda arabada bitirmiştim. Yol, okuma hızımı arttırdı diye düşünmüştüm. Sonra blogda paylaşmak için tekrar göz gezdireyim dedim ama bir baktım kitabı tekrar bitirmişim. İkinci kez de zaman zaman kızarak, bazen üzülerek ama heyecanımı hiç yitirmeden okudum kitabı.

Kitabı bitirdiğimde ilk işim Google’a Harika Kara yazmak oldu. Yazar Harika’ya adeta bir ruh üflemiş. Gerçek bir insan olduğundan bir an olsun şüphe etmiyorsunuz. 1919 yılında başlayıp 1960’larda biten kitabın arka planında anlatılanlar da bu gerçekliği destekliyor. Benim en çok hoşuma giden şey de Türk Edebiyatı’nda çok sevdiğim isimleri görmek oldu. Zaten Nazım Hikmet, Halide Edip, Hececiler gibi isimleri görünce benim gönlümün yayları gevşiyor hemen.

Harika’nın hayatının etrafında geçen olayları Türkiye’nin bir panoraması olarak düşünebiliriz. Bir nevi dönem romanı okuyoruz aslında. Ama ben Harika’ya odaklanmayı tercih ettim. Özellikle annesiyle olan ilişkisine. Melek Hanım’a öyle kızdım öyle kızdım ki… Elindeki cevherin farkına varamamış daha da kötüsü belki de farkına vardığı için Harika’nın harika bir hayatı olmasının önünde bir set gibi durmuş. Kitaplarda da hayatta da genelde insanların davranışlarında bir sebep aramadan yargılamam. Belki benim göremediğim bir sebep vardır diye aklımın bir köşesinden geçiririm hep. Ama Melek Hanım’ın davranışlarının bir açıklaması yok. Üstelik bir kız annesi olarak onu bir kaşık suda boğmak istedim. Bir anne olarak belki de en önemli görevimiz çocuğumuzun yeteneklerini ortaya çıkarmak bence. Hele Harika gibi harika bir evladınız varsa. Belki de Melek Hanım Harika’nın yeteneklerinin kendisinde olmamasını bir türlü hazmedemedi. Bu yüzden de ona hayatı zehretmek için elinden geleni yaptı.

Harika’nın yolculuğunda Beyoğlu’nun pastaneleri,tiyatroları, sokakları eşlik ediyor bize. Ayrıca döneminin oldukça ilerisinde bir kadın olan Harika’nın bildiği diller, matematik zekası, yazdığı şiirlerle insanları etki altına alması, tiyatro yeteneği okurken hayret ettiriyor ama asla yok artık bu kadar da olmaz demiyorsunuz. Hatta yoğun duyguları yüzünden nesneleri nasıl etkilediğini okuduğunuzda bile gerçeklik algınızı yitirmiyorsunuz. Neden peki? Çünkü yazar bir karakter değil bir insan yaratmış.

Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? O halde kitabı okuyun.

Açık söylemek gerekirse ben yazardan çok etkilendim. Şimdi de Kar Kuyusu kitabını okuyorum. Umarım yazar şu an boş durmuyor ve kitap yazıyordur. Ben yazdığı tüm kitapları bitirince yeni bir kitap yazmış olsun istiyorum.

 

19 Ağustos 2024 Pazartesi

Beni Gözünüzde Büyütmeyin- Gülse Birsel

 



Sema Soykan’ın iki kitabı arasına sıkıştırdığım kitap Gülse Birsel’in Beni Gözünüzde Büyütmeyin kitabı.O öyle dese de büyütüyorum valla. Öncelikle şunu söyleyeyim bu yorum asla objektif değildir. Taraflı yazılmıştır. Çünkü ben bir Gülse Birsel hayranıyım.O ne yazsa okurum, ne yapsa izlerim. Bu arada Aile Arasında 2’yi yazıyormuş iki gözümün çiçeği.

Gülse Birsel tutkum Avrupa Yakası ile başladı. Ondan önce G.A.G vardı ama orada henüz fanatikleşmemiştim. Avrupa Yakası’nı ise kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum bile. Hala mutfakta yemek yaparken ya da gece canım çok sıkılmışsa açarım bir bölüm izlerim. Benim ikinci terapi yöntemimdir. Birincisi hala Çalıkuşu.

Gülse Birsel kitabında 2-3 saatlik bir stand-up gösterisi yapmış aslında. Öyle de güzel noktalara temas etmiş ki… Bazı yerlerde “aaa hakikaten ya gerçekten de öyle…” dedim durdum.Bizim gözümüzün önünde duran şeyleri göstermiş aslında. Kendi ailesinden,küçüklüğünden bahsetmiş, yaşadığı komik ve rezil anları da yazmış.

Boomer’lık, arabesk rap,pedagoji, içerik üretme,moda gibi birçok konuyu kendi tarzında yorumlamış.Çok da komik yazmış. Çünkü kadın komedyen.

Hep ağzım kulaklarımda okudum. Bir gevşeme bir sırıtma halleri… Vesselam çalışkan, komik, başarılı, fıstık gibi de kadın. Yazdıkları da bir çırpıda okunuyor.

Ha bir de dizi yazmış. Hem Aile Arasında 2’yi hem diziyi çok merak ettim. Sabırsızlıkla bekliyorum. Öyle gezip tozacağına çabuk bitirse bari. :)

Birkaç alıntı yapayım da içerikle ilgili de biraz fikriniz olsun. Zira yazarın yazdıklarından çok kendi hislerimi yazdım yine.

“Herhangi bir şey “gayet güzel”se bilin ki pek güzel değildir, “gayet iyi”yse çok iyi değildir. “Gayet”, “öldürmeyecek kadar” demektir.

Ben bu yıl Oscar alsam, hem oyunculuk hem senaryo yazarlığından bak,iki tane birden!Çıkıp konuşma yapsam,iki elimde birer heykel.Desem ki, “Öncelikle babama teşekkür ediyorum, her şey onun sayesinde,thank you dad, kanatlarımın altındanki rüzgar sensin.” Benimki der ki, “Niye orada öyle eğik durdun?! Niye sırtını kambur yaptın konuşurken? Heykelleri bıraksaydın önündeki masaya, şöyle dik durup öyle konuşma yapsaydın. İşte içimde kalan bir ukte daha!” Yemin ediyorum.


9 Ağustos 2024 Cuma

Kilit Taşı- Sema Soykan

 


 

Sema Soykan’dan okuduğum ikinci kitap ile geldim. Bir yandan da yazarın diğer kitabı Keşke’ye başladım. Art arda aynı yazarı pek okumam demiştim. Bu kez bir değişiklik olsun diye başladım ama araya yine farklı bir kitap sıkıştırdım. O da sürpriz olsun.

Kilit Taşı revize edilmiş bir roman. Benim okuduğum baskısında eklenen yerler var. Kurguya dokunulmadan bazı bilgiler eklenmiş anladığım kadarıyla. Özellikle de kadınların yüzyıllar boyu verdiği mücadele konusunda bilgiler yer almış. Ayrıca dünyadaki farklı toplumların kadına bakış açısı, kadının toplumda nasıl zorluklar yaşadığı anlatılmış. Birçoğu zaten bildiğim şeylerdi ama bazı toplumların yaptıkları, okurken bile ürpertti beni. Kaldı ki o kadınlar benim okumaktan imtina ettiğim şeyleri yaşamışlar.

Yazar yaşadığımız şimdiki Türkiye ile İslam öncesi Türk toplumlarındaki kadının yeri algısını tekrar hatırlatmış. Sadece doğu toplumlarının değil batı toplumlarının da geçmişlerinde kadınlara bakış açılarında var olan kara lekeleri de ortaya koymuş. Yani kadın doğuda yeriliyor batıda övülüyor algısına girmemiş.

Kitabı, kadınlar arasında bir dayanışma kitabı olarak görmemizi istiyor yazar. Ben bu konuda biraz kararsız kaldım. Neden mi?

Kitapta birbirini seven iki aşık, başka bir kadının “haince” planları yüzünden ayrılıyorlar.Şimdi böyle haince planlar yapan kadınlar yok mu? Var. Yazar bunu es geçip hayalperest mi davranmalı? Hayır. Daha fazlasını yapan kadınlar da var. Peki o zaman sorun ne diyeceksiniz. Tam bilmiyorum açıkçası. Ama kadın dayanışma merkezli bir kitapta “fettan” bir kadın karakteri, ismini koyamadığım duygulara sebep oldu bende. Arafta bıraktı beni. Yazarı aynı zamanda hem haklı buldum hem de yeri burası mıydı bunun dedim.

Şimdi kitabın konusunu kısaca yazacak olursam:

Anne ve babasını bir kazada kaybeden Avukat Nil’in, ailesine ait geçmişi öğrenmek için gittiği Mardin’de ondan yardım isteyen bir aşiret liderinin karısı ve kızının kaçmasına yardım etmesi, onların kendi geçmişiyle bağlantısı, bu arada çok sevdiği adamla gururu yüzünden ayrı düşmesi diyebiliriz.

Bu aşiret olayında da taşlar tam yerine oturmadı mı desem, fazla kolay oldu mu desem bilemedim.

Ama kitap akıyor. Yazarın dili size kaç sayfa okuduğunuzu unutturuyor. Yani çok kısa sürede bitirdim kitabı. (Tabii bunda kitabı okurken köyde olmam ve interneti kullanmamamın da katkısı var. Ah bu internet ne kadar vakit alıyormuş meğer.)

Neyse ben kitabı beğendim size de tavsiye ederim. Özellikle şu eril dünyada, siyasetten sanata testosterondan boğulacağımız toplumumuzda kadın yazarlara öncelik verilim.

Bak ben hemen diğer kitabına da başladım. Ayrıca araya sıkıştırdım dediğim kitap da yine bir kadın yazarın. Kadın yazarları okuyalım, okutalım. Bari edebiyat dünyası şu erillikten arınsın biraz.