Uzun zaman önce sevgili Abdullah Küçük’ün bir jest yapıp gönderdiği Zoka kitabı yine çok uzun zaman önce bitti. Yoğunluktan yazıyı bir türlü yazamadım dersem yalan olur. Evet, yoğunluk yine eskisi gibi devam ediyor. Canlı dersler, derslere hazırlanma süreci, Beyaz Fil’in kitapları, ev, böcüğüm, ikinci üniversitenin dersleri… Ama sebep yoğunluk değildi. Tüm bu yoğunluğun arasında içimde yazmaya karşı bir kırgınlık vardı. Kimin için, ne için soruları beynimde fazla yer kaplamaya başlamıştı. Kendimi dinleyince anladım ki ben hedefimi şaşırmışım. Şimdi yolu tekrar bulacak gibiyim. Bu kez kaybetmemek üzere hem de…
Şimdi gelelim kitabımıza;
Kitap aslında bir üçleme. Birinci kitap Kıskaç, ikinci kitap Zoka ve üçüncü olarak Beyaz Fil’den çıkan “Zıddı” kitabı. Zıddı kitabını almak isteyenler buraya tıklayabilirler.
Yazar Zoka kitabının başına bir soy ağacı koymuş ki çok yerinde bir hareket olmuş. Zira ara ara bu kimdi diye dönüp baktım.
Oldukça kalabalık bir Türk ailesi var karşımızda. Başkahramanımız Sencer, yazdığı kitapta ailesinde işlenen bir cinayeti ortaya çıkarmıştır. Kıskaç kitabında detaylı anlatılmış bu olaylar sanırım. Sencer’in yazdığı kitapta deyim yerindeyse ailenin tüm kirli çamaşırları ortaya dökülmüş ve Sencer bir hayli düşman kazanmıştır.
Kitabın başındaki “Hiç kimse sıradan değildir,” alıntısının anlamı da yerini bulmuştur. Kitaptaki her karakteri, her davranışı ayrı ayrı incelemek lâzım aslında. Maşallah yazarımızın bizlere kapısını açtığı ailesinin sırlarını Müge Anlı ancak çözer. 😊
Karışık aile yapısı, aile içi sadakatsizlikler, Sencer’in ilk aşkı, bir önceki kitapta katil olduğu ortaya çıkan Kıvılcım’ın sonu, Sencer’in karısının kaçırılması (kitaptaki asıl olay) ve arada verilen ikinci bir hikâye -benim en sevdiğim bu oldu- ile olay örgüsü de en az karakterler kadar karışık.
Aralarda verilen, Fazilet ve Fahri’nin hikâyesi dimağımda buruk bir tat bıraktı. Yemen’e askere giden Fahri’nin yıllar sonra dönüp de çok sevdiği karısının evlendiğini görünce tüm ömrünü karısının evinin karşısında onu izleyerek geçirmesi etkiledi beni doğrusu. Sencer’in karısının kaçırılmasının merkezde olduğu hikâyeyi de merakla okudum. Kim, neden kaçırmıştı Elif’i. Ve bu olay önceki cinayetlerle ne kadar ilgiliydi?
Kitapla ilgili tek hoşuma gitmeyen şey ise, tüm olaylar ortaya çıktıktan sonra bile yazarın hala konuşmaya devam etmesiydi.
Yıllar önce Av Mevsimi filmine gitmiştim. Ah, Koronasız rahat günler ah… Neyse biliyorsunuz filmde Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor başroldeydi. Yani oyuncular iyi, hikâye güzel. Filmde olaylar çözüldü; kim, neyi, niye yaptı belli oldu ama film bir türlü bitmek bilmiyor. Konuşuyor da konuşuyorlar.
İşte Abdullah Bey’in tek hatası bu olmuş bence. Neyse ki Zıddı kitabında aynı hataya düşmemiş, yerinde sonlandırmış kitabı.
Ezcümle, polisiye kitaplar belli birkaç yazarın tekelinde değil, daha nice saklı cennetler var.
Polisiye sevenler Abdullah Küçük’ün kitaplarını zevkle okuyacaklardır.
Evet yönümüzü şaşırıyoruz bazen. Ama olsun buluyoruz ya sonunda, önemli olan o. Kitabın kapağı da güzel gerçekten :)
YanıtlaSilyazarı duymadım :) yazmamak için bahane çok oluyor, hiç düşünmeden sorgulamadan yazmak en iyisi :)
YanıtlaSilYazmak gerçekten emek isteyen bir iş, çaba göstermek gerekiyor ve tembel bir ruha sahip olmamak:)
Sililgimi çekti. yazarla tanışalım o vakit, attık sepete:)
YanıtlaSilUmarım beğenirsiniz.
Sil