Borges uzun zamandır kitaplığımda bekliyordu. Kitaplığımda
bekleyen diğer kitaplardan farkı ise, sıranın bir türlü ona gelmemesi değil benim bir türlü Borges okuyacak seviyeye gelemememdi. Sonra anladım ki “ ben
oldum artık” cümlesini hiç kuramayacağım. Ve gözümü karartıp başladım okumaya. Gerekirse bitirince baştan bir kez daha okurum
dedim. Bazı hikâyeleri iki kez okuduğum da oldu zaten. Öncelikle siz de benim
gibi Borges okumaya niyetli ama tedirginseniz kesinlikle bu kitaptan
başlamalısınız.
Kitapta Borges’in hayatını, eserlerini ve dönemin önemli
olaylarını gösteren bir kronoloji var. Borges’i tanımak için oldukça ideal. The
Times gazetesinde edebiyat eleştirileri yazan James Woodall’ın önsözü de Borges’i
anlamamız için yardımcı oluyor. Ayrıca Tomris Uyar ve Fatih Özgüven’in
çevirmenliğini de tebrik etmek lazım. Yabancı bir yazar okuyorsam en çok dikkat
ettiğim şey çevirmendir. Çünkü kötü bir çevirmen muhteşem bir kitaptan
soğumamıza neden olabilir.
Gelelim kitabımıza;
Kitapta on altı hikâye var. Tabii bunlara sadece hikâye demek
biraz eksik kalır. İçinde birçok alt-türü barındıran yazılar diyebiliriz belki.
Kimi bir makalenin içine saklanmış bir hikâye, kimi araştırma, kimi tarihi
yorumlar içeren yazılar. Büyülü
gerçekçilikle bezediği hikayelerinin hepsini yazmayacağım ama içlerinde beni en
çok etkileyenlere kısaca değineceğim.
TLÖN, UQBAR, ORBİS TERTIUS
Kitaptaki bu ilk hikâye, Anglo-Amerikan Ansiklopedisinin
XLVI. cildinde (Bioy’un bir açık arttırmada satın aldığı) geçen Uqbar adlı bir
yerden bahsediyor. Bu yerin peşine düşen anlatıcı ansiklopedinin aynı cildinin
diğer basımlarında böyle bir yerin olmadığını fark eder. Sonra güney
demiryolları mühendislerinden Herbert Ashe’nin bıraktığı İngilizce yazılmış
1001 sayfalık bir kitapta –sanırım burada 1001 gece masallarına bir gönderme
var- Uqbar’ın tarihi, coğrafyası hatta madenlerine kadar birçok bilginin
anlatıldığını görür. Kitabın arka kapağında şunlar yazılıdır. Birinci Tlön
Ansiklopedisi. Cilt XI. Hlaer-Jangry.
Buradaki Tlön, tüm zamanların çoktan sona erdiği, dilin çok
farklı bir olguya dönüştüğü bir dünya.
Tlön’deki okulların biri, evrenin ikinci dereceden bir Tanrı’nın,
bir cinle haberleşmek üzere hazırladığı kutsal bir metin olduğu söyler.
Başka bir okul ( buradaki okullar da bildiğimiz okuldan
ziyade felsefik bir akım), evrendeki sadece 300 gecede bir olanların gerçek
olduğunu savunur, dünyada uyurken başka bir yerde uyanık olduğumuzu, bir
insanın aslında iki insan olduğunu söyler.
Tlön’de edebiyat da algılarımızın ötesinde. Bütün kitapların
zaman dışı ve anonim bir yazar tarafından yazıldığı saptanmış. O yüzden Tlön’deki hiçbir
kitapta yazar imzası yok. Felsefik kitaplar ise hem tezi hem de antitezi
barındırmak zorundalar yoksa eksik sayılıyorlar.
Tlön'de isimler yok. Mesela "ay" kelimesi yerine "karanlık üzerindeki yuvarlak uçucu ışık" ya da " göğün solgun-turuncusu" gibi sözcük grupları kullanıyorlar.
Tlön’deki yaşam çok ilginç. Mesela kaybolan nesnelerin yerine ortaya çıkan yeni nesneler var. Bunlara “Hrönir” deniyor. Gerçek olsaydı çok işe yarardı eminim. J
Tlön’de eşyalar unutulduklarında ayrıntıları kayboluyor. Bir
dilenci tarafından aşındırıldığı sürece var olmayı sürdüren, dilenci öldüğünde
yok olan kapı eşiği var mesela. En çok da bu durum hoşuma gitti. Ve çok anlamlı
geldi. Birini düşlemeyi bıraktığımızda, zihnimizden yüz hatlarının yavaş yavaş
silinmesi gibi. Kim bilir belki de Borges bunu anlatmaya çalışmıştır.
Hikayenin son paragrafında Borges der ki;
…önümüzdeki yüzyıl içerisinde biri, yüz ciltlik İkinci Tlön
Ansiklopedisi’ni bulup çıkaracak. İngilizler, Fransızlar ve İspanyolcuklar
yeryüzünden silinecek. Dünya Tlön olacak.
Ne dersiniz, Dünya Tlön olur mu?
GİZLİ MUCİZE
Bu hikayenin bitiş şekli beni çok etkiledi. Kurşuna
dizilerek öldürülecek olan Hladik, Tanrı’dan elindeki işi (yazdığı bir piyes)
bitirmek için bir yıl diler. Ve Tanrı bir mucize yaratır. Hladik’in zihninde
ateş emriyle infaz arasında tam bir yıl geçer. O bir yılda sadece zihnini
kullanarak yazdığı oyunu bitirir. Oyunun bitmesiyle birlikte infaz gerçekleşir.
BELLEK FUNES
Trt arşivini izler misiniz? Biz evde bazen bundan 30-40 yıl öncesinin sokak röportajlarını, ilginç konuları olan programları izleriz. Yine böyle bir programda denk gelmiştim, hiç saate bakmadan, günün her anında saati dakikası dakikasına bilen bir çocuğa. Borges de "zamanı her an saat gibi doğru bilmek çeşidinden tuhaflıkları varmış" der, Funes için. Trt'de izlediğim çocuğa ne oldu bilmiyorum ama Borges'in Bellek Funes'ini maalesef kötü bir kader bekliyor.
Kitaptaki Yolları Çatallanan Bahçe, Babil Piyangosu, Babil
Kitaplığı, Kılıç İzi de diğerlerine nazaran ön plana çıkan hikâyeler
oldu benim için.
Normalde her şartta, gürültülü ortamlarda bile kitap okuyan
ben, bu kitabı sadece etrafta tam bir sessizlik hâkimse okuyabildim. Okurken
birçok yerde not aldım. Bazı yerlerde Borges’in tuzağına düşüp, onun hayalinde
yarattığı yazarları bile araştırdım.
Kitabın tam olarak hakkını verebildim mi bilemiyorum. Sanırım birkaç sene içinde tekrar okuyacağım. Belki o zaman daha farklı bir kitapla buluşurum. Ne olursa olsun, Borges okumak çok zevkliydi. Tabii ki tavsiye ederim.
Borges, edebiyat dünyasında kendine has bir yeri var ve kendinden sonrakileri etkileyen önemli bir yazar. Her okur ondan hoşlanmayabilir, ama eserlerin edebi değerlerini dikkate alıyorsanız, veya Edgar Allan Poe gibi, Kafka gibi isimleri en azından tat alarak okuyorsanız Borges'i de zevkle okuyabilirsiniz. Bu kitap onun tarzı hakkında size büyük bir pencere açıyor ama Borges'in kendine has hayali dünyalar kurguladığını veya hikayelerindeki yarı gerçekliğe rağmen kullandığı hatıra ve deneme üslubunu bilmeyenler hazırlıksız yakalanacağı için esere adapte olamayabilirler. Bu yüzden bekletmenizin sebebini anlıyorum.
YanıtlaSilBorges'i ilk olarak Hasan Ali Toptaş'tan duymuştum. Toptaş Borges'in Yolları Çatallanan Bahçe öyküsünü en sevdiği öyküler arasında saymıştı. Toptaş bir yazara iyi diyorsa, sıradan bir yazar olmayacağını biliyordum. İyi ki okumuşum. Alçaklığın Evresel Tarihi kitabını da okuyacağım.
SilBu arada tekrar aramıza dönmene çok sevindim. :)
Teşekkür ederim. Ben hep aranızdayım sadece blogla değil :)
SilBenim okuma sürecim de uzun sürdü. Bir hikayeyi ortasında bıraktıysam ertesi gün baştan başlamak zorunda kaldım. Ama kitabın ortalarına geldiğimde, Borges'i az çok anlamaya başladığımı hissettim. Tüm hikayelerini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem. Ama bazılarında yazarın hayal gücüne imrendim açıkçası. Kesinlikle bir daha dene. Mutlaka seveceğin bir hikaye çıkacaktır içinde.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba, yeni kitap için yayınevi sorunuza buradan cevap yazayım dedim. :) Yayınevleri, üstelik bir de kurgulanmış bir köyde geçen bir üçleme basmak riskli olduğu için kitapları üzülerek reddediyorlar, beğendikleri halde. Nasıl olacak bilmiyorum..
YanıtlaSilBizim yeni kurduğumuz bir yayınevimiz var. Mail adresimi yazıyorum. İsterseniz görüşelim. ayseguldemir8181@hotmail.com
SilYayınevimiz Beyaz Fil Yayınları.
Biraz geç gördüm. :) Yeni yayıneviniz hayırlı olsun, ileride karşılaşmak ümidiyle...
Sil"Birini düşlemeyi bıraktığımızda, zihnimizden yüz hatlarının yavaş yavaş silinmesi gibi". Ne kadar yerinde bir tespit. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler. Hayatımda iz bırakanları düşlemeyi hiç bırakmıyorum bu yüzden.
Sil