11 Haziran 2018 Pazartesi

Elia ile Yolculuk - Livaneli


Bu bir vefa borcu muydu? Yoksa Livaneli, ben ne yazarsam yazayım okuyanlar var diye mi düşünüyor? Ya da yazmanın her zaman ulvi bir sebebi olmak zorunda mı? Belki de sadece anıları belleğinde yitip gideceğine, yazının büyüsüyle sonsuza dek kalsın istemiştir.

Yazılma sebebi her ne olursa olsun, içinde barındırdığı onca isim ve anıya rağmen, Livaneli kitaplarındaki elinizden bırakamama hissi bu kitapta da yakalıyor sizi.Bu kitabı benim için okunur kılan tek şey de zaten yazarının Livaneli olmasıydı.

Çünkü Elia Kazan’a karşı özel bir ilgim yok. Ben sinemadan ziyade kitapların dünyasını tercih ediyorum. Aslında Elia Kazan’ın da kitapları varmış ama okumadım. Karısı Frances Kazan’ın Halide kitabını okuyup yorumlamıştım. Hatta Elia Kazan’ı,  Frances Kazan’ın kitabındaki önsözle tanıdım. Yani sinemaya olan ilgim bu kadar. Üç Oscar almış ünlü sinema yönetmeni Elia Kazan’ın hiçbir filmini izlemedim. Ama bu kitap sayesinde hakkında çok şey öğrendim.

McCharty döneminde arkadaşlarının isimlerini vermesi yüzünden  bir ömür işbirlikçi damgasıyla yaşadığını, İstanbul doğumlu olup 4 yaşındayken ailesiyle Amerika’ya yerleştiğini, Kayseri’den gelen kökeni nedeniyle kendini hep Anadolulu hissettiğini biliyorum artık. Kitapta Elia ile yaşadıkları dışında hapishane anılarına da yer vermiş Livaneli. İçim burkularak, ülkemde o yılların hiç yaşanmamış olmasını dileyerek okudum o anıları.

Kitapta yer alan tarihi ve müzikle ilgili bilgiler ise ufak çaplı araştırmaya itti beni. Ki bir kitabın beni bilgilendirmesi, hanesine yazacağım artılara bir yenisini ekler hem de en büyüğünden. Ama arka kapak tanıtım yazısındaki kadar büyülü bir yolculuk değildi bu.

            Bu kitapta beni en çok düşündüren Elia’nın yıllarca işbirlikçi yaftasına nasıl katlandığı oldu. Verdiği isimler zaten bilinen isimler olmasına ve kimsenin Elia yüzünden zarar görmemesine rağmen – bunları Livaneli söylüyor, taraflı mı bilemiyorum- yaptığı hiç unutulmamış. O dönem verdiği ifade, yeteneğinin önüne geçmiş.Sinema tarihine Marlon Brando ve James Dean’ı kazandırmış olması bile affettirmemiş yaptğını.Yaşam boyu Oscar ödülünü protestolar içinde almış. Nasıl dayanmış acaba? Umursamazlık mı, metanet mi? Belki de doğru olduğuna inandığı şeyi yapanların iç huzuru. Ezcümle biz Anadolulular ne deriz? Yiğidi öldür hakkını yeme.

Elia iyi bir yönetmen, Livaneli iyi bir yazar. Ama Livaneli’nin de dediği gibi yazar bazen iyi kitap yazar, bazen kötü. Elia Kazan’a özel bir hayranlığınız varsa ya da Livaneli’nin tüm kitaplarını okumak istiyorum diyorsanız okunabilir bir kitap.

Sinemayla çok haşır neşir olmayan ben, kitaplarla müziği bağdaştırıyorum. Bu kitapla ilgili yorum yazarken de hep aynı şarkıyı dinledim. Ben mi şarkıyı seçtim, yoksa o mu kitabı seçti bilemiyorum. Farsça bir şarkı. Zaten ne zaman Livaneli okusam Farsça bir ezginin büyüsüne kapılmış buluyorum kendimi. Ne güzel bir şey değil mi müzik? Sözlerini anlamasanız da yüreğinizden vurabiliyor sizi. Üstelik bu şarkının sözleri de vurdu beni.


Seslen bana, sesin geceyi kelebeklerle süslüyor. 
Bak bana, bakışın bana yuva oluyor. 
Ey aydınlık! sabahı 
gülümse bu upuzun gecenin ardından. 
Senin gülüşünün her mucizesi beni kendime bigane yapıyor. 
Ey huzurun mavisi! Benim kurumuş çölüme yağmur ol. 
Seher vakti, bahçem ağaçlarım sana yuva yapacak. 
Ey peyderpey mutluluğum! Yemyeşil ovalarıma yağmur ol. 
Beni mest-u harab eyle, 
senin harabın beni viran ediyor. 
Sen kıvılcım ol bütün siirimi ateşe ver, yak. 
Ben, kadim bir aşkı efsaneye dönüştüren bir ses, bir nevayım. 
Perişan ol, o fırtınalı gecelerden de daha perişan. 
Meltem, benim viran şehrimden saçlarına tarak yapacak.
Gülümse, senin gülüşün mucizelere gebe.
Pallet Müzik Grubu - Sedayam kon


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder