En son Cehennem’in kapılarını İstanbul’da aralarken
bıraktığımız klostrofobik sembol-bilimci Robert Langdon, Mickey Mouse saatiyle
bu kez İspanya’da karşımıza çıkıyor. Ve belki de dünyada en çok sorulan, cevabı
tartışmalara hatta savaşlara yol açan bir konuyu irdeliyor:
Nereden geldik, nereye gidiyoruz?
“Tanrı’dan geldik, Tanrı’ya mı dönüyoruz; primatlardan
geldik, soyumuz mu tükeniyor?”
Bir bilgisayar dahisi olan fütürist Edmond Krisch, bu
soruların cevaplarını bulduğunu, önce üç büyük dinin en yetkin kişilerine
söyler. Sonra da tüm dünyaya etkileyici bir sunumla izletmek ister. Robert
Langdon’un eski bir öğrencisi olan Krisch, R.Langdon’a da sunumu izlemeye
gelmesi için bir davetiye gönderir ve böylece olaylar başlar.
Dan Brown’un diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da
faili meçhul bir cinayet, çözülmesi gereken sırlar,gezilecek müzeler, görülmesi
gereken tarihi eseler ve tüm kitap boyunca ona eşlik edecek güzel ve çekici bir
kadın var. Diğer kitaplarından farklı olarak bu kitapta kadın karakter biraz geri
planda kalmış. Aslına bakarsanız Langdon’un kendisi de geri planda kalmış. Çünkü
kitapta bir sembol-bilim uzmanının çözmesi gereken aman aman kafa kurcalayıcı
bir şifre de yoktu açıkçası. Peki R.Langdon’un kitapta ne işi vardı o zaman? Satış politikası mı acaba?
Dan Brown’un sıkı bir hayranı değilim ama şimdiye kadar
okuduğum kitaplarından büyük keyif aldım. Özellikle Melekler ve Şeytanlar ile
Cehennem kitaplarını bir solukta okumuştum. Da Vinci Şifresi ‘ni söylememe gerek
yok sanırım. Zira hala Da Vinci Şifresi yazarı olarak biliniyor Brown.
Bu
kitabında ise biraz hayal kırıklığı yaşadım. Kitabın neredeyse her bölümünün
başında wikipediden alınmışçasına bir açıklamayla, bir müze ya da bir tarihi
eserle ilgili bilgi verilerek kitabın bütünlüğünün bozulması ve kitabın sonlarına
doğru açıklanan nereye gidiyoruz sorusunun cevabı hayal kırıklığımı arttırdı. Malumun ilanı için lafı bu kadar dolandırmaya gerek yoktu. Kitabın
tanıtım sürecini de ekleyince hayal kırıklığım had safhaya ulaştı diyebilirim.
Başlangıç kitabı yayımlanalı epey zaman oldu. Yayım öncesi, romana dair hiçbir
ayrıntının dışarı sızmaması için, çevirmenler neresi olduğu açıklanmayan bir
şehirde, üzerilerinde hiçbir teknolojik alet olmadan, bir odada haftalarca
çalıştılar. Kitapla ilgili etkileyici bir tanıtım filmi de yayımlandı. Reklamı bu
kadar ses getiren bir kitabın, yazarın diğer kitaplarının birkaç seviye
gerisinde kalması üzücü maalesef.
Peki okunmaya değmez mi? Değer tabi ki.
İspanya’ daki önemli yapı ve eserleri şöyle bir kuş bakışı
izlemek için, benim kitapta en sevdiğim karakter olan Krisch’in bilgisayarı
Winston’u tanımak için, yapay zekanın gelebileceği nokta tedirgin edici olsa da
bir bilgisayarı roman kişisi olarak görmek için okunur.
Ayrıca kitabı henüz okumamış olanlar; teknolojik terimlere,
fizik kanunlarına, yoğun bilimsel içeriğe ve bir de araya sıkıştırılan bir iki
reklama hazırlıklı olun. Darwin, Miller-Urley deneyi ( ilksel çorba),
entropi, tekniyum, D-Dalga, E-Dalga, tweening gibi terimlerle; Shakespeare, John
Steinbeck, William Blake gibi isimlerin ve bir çok modern sanat eserinin harmanlandığı, yazarın
diğer kitaplarına nazaran orta karar bir kitap sizi bekliyor. İyi okumalar.
Kitapta geçen bazı mekan ve eserler:
Barcelona Supercomputing Center ( süper bilgisayar merkezi) |
Jenny Holzer- Installation for Bilbao (Bu eseri de görünce kesinlikle anladım ki modern sanat bana göre değil.Ben klasik dönem mimarisi ve gotik eserleri seviyorum) |
Holokost Hayat Ağacı Anıtı (Dohany Caddesi Sinagogu ) |
(Montserrat Manastırı) |
( Louise Bourgeois'in dev örümcek heykeli- Maman ) |
(Guggenheim Müzesi ) |
(Fujiko Namaya'nın Sis Heykeli ) |
Torqued Spiral ( Bükümlü Spiral) |
|
Yves Klein'in The Swimming Pool adlı eseri |