24 Kasım 2017 Cuma

Gölgesizler - Hasan Ali TOPTAŞ

Hasan Ali Toptaş ,okuduğum dördüncü kitabıyla, ruhumda iz bırakan yazarlar listesindeki yerini iyice sağlama aldı.Sanırım ilk sırayı kimseye de bırakmayacak. Hatırlarsanız Anayurt Oteli’
ni yorumlarken, postmodern romanın bana uymadığını söylemiştim. Oysa Toptaş sayesinde postmodern romana bakış açım tamamen değişti. Belki de roman anlayışındaki değişime ancak ayak uydurabildim. Olaya dayalı olmayan, entrikalarla okuru bağlamayan, kısacası kullanılan dilin önemli olduğu, imgelerle dolu romanları da beğendiğimi, hatta artık en çok bu tarzı sevdiğimi anladım.

Toptaş bu kitabında postmodern romanın doruk noktasına erişmiş diyebiliriz. Kitapta, eş zamanlı kullanılan iki mekan (şehirdeki ve köydeki berber dükkanı), hayal mi gerçek mi olduğu anlaşılmayan bir köy ve iki farklı zaman var. Ve, berber dükkanlarındaki aynalar karşılıklı konulmuş da bir geçit oluşmuşçasına karakterler birbirine karışmış.

Toptaş’ın , Kayıp Hayaller Kitabı’ ndaki uzun cümlelerin aksine, daha kısa cümlelerle yazdığı bu kitabı, okunması kolay ama hazmetmesi zor bir eser olmuş. Şehirdeki berber dükkanında başlayan birinci bölümde anlatıcının bir roman yazdığı anlaşılıyor. İkinci bölümde köyde açıyoruz gözümüzü ve her şeyin bir iz bıraktığına inanan muhtarla tanışıyoruz. Burada muhtarla ilgili, ipucu olabilecek nitelikte bir cümle var ama ben olayların sonuna bağlayamadım bir türlü. Bundan sonraki bölümler; köydeki berber dükkanı, köy, şehirdeki berber dükkanı şeklinde devam ediyor. Sanırım sıralama sadece bir iki yerde bozulmuştu. Sanırım diyorum çünkü bu iç içe geçişlerden, kayboluşlardan, tekrar ortaya çıkışlardan, köyde yaşanan garip olaylardan, varlık sorgulamasından başım döndü. Son cümleyle de iyice tuhaf bir hale geldi kitap. Acaba böyle bir köy yok muydu? Her şey yazarın bir yüz yıkama süresinde aynaya bakıp kurduğu bir hayalden mi ibaretti?

Yani çırak jilet almaya gidip kaybolmamış, sonra zamanı belli olmayan bir zamanda köydeki berbere, jilet almaya giden çırak gelmemiş, Cıngıl Nuri içi daralıp kendini yollara vurmamış, onun yerine adı yine Nuri olan başka bir berber gelmemiş, Cennet’in oğlu kar neden yağar kar diye köyde dolanıp durmamış ve beline bağladığı bir yılan tarafından boğulmamış, Ramazan’ın başına o tuhaf kaza gelmemiş, bekçi, muhtarın kilitleyip gittiği kapının önünde beklememiş, nereden geldiği belli olmayan bir koku köye yayılmamış ve nihayetinde -asıl mesele- Güvercin kaçırılmamış olabilir mi?

Okuyup öğrenmeye değer bir kitap. Şu ana kadar , varlık- yokluk ilişkisini bu kadar başarılı irdeleyen, somutlaştırma ve benzetmeleri böyle güçlü olan bir kitap okumadım. Yazarın dile olan hakimiyetine zaten diyecek yok. Bir röportajında da , hangi kelime açık heceyle bitiyor, hangi kelime kapalı heceyle diye bir gözümle ölçüp biçiyorum diyerek bu konudaki hassasiyetini ortaya koyuyor.

Böyle bir titizlikle yazılmış Gölgesizler’i okumadıysanız hiç beklemeyin hemen okuyun. Ve bir bakın gölgenize. Gölgeniz var olduğunuzun kanıtıdır, eğer yoksanız gölgeniz de yoktur, gölgesizsinizdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder