8 Ağustos 2017 Salı

Çılgınlığın Ötesi - Stephen KING

Beynimin kıvrımlarında dolaşan cümleler bütünlük arz etmiyor bir süredir.Sanki zamanda sıçramalar yaşıyorum.Aynı zaman dilimine ait iki cümlem yok gibi.Neden şimdi hatırladığımı anlayamadığım binlerce anı…Kimi çocukluğumdan, kimi üniversite yıllarından, kimi de daha yakın bir zamana ait. Hepsi bir araya gelip, sıralarını bile beklemeden beynime üşüştüler. Peki hangi anı daha çok acıtıyor? Bilemiyorum.

            Böyle bir ruh halindeyken başladım Selim İleri’nin Yarın Yapayalnız kitabına. Handan Sarp’ın sayıklamaları kendi sayıklamalarıma karıştı bir anda.Yazar yarattığı kahramana adeta bir ruh üflemişti.O denli gerçekti.Öyle ki Handan Sarp’ı gerçek bir opera sanatçısı zannettim.Ama Handan Sarp’ın karamsarlığını kaldıramayacak bir psikolojideydim ve okumaya hazır olduğumda devam etmek üzere kitaba ara verdim.Yarım bıraktım demeye dilim varmıyor aslında. Çünkü kendimi ihanet etmiş gibi hissediyorum.Handan Sarp’a, yazara,edebiyata, kelimelere ve kendime…

            Bu psikolojiden kurtulmak için ne yaptım dersiniz.Tabi ki tek sığınağıma, Çalıkuşu’na koştum. Ancak Feride’nin sonunda mutluluğu yakaladığını okumak beni kendime getirebilirdi.

            Sonra,kendi kitaplığımdan uzak bir şehirdeyken, Stephen King’in  Çılgınlığın Ötesi kitabıyla karşılaştım. Stephen King daha önce okumadığım bir yazardı. King ‘in yazdığı Yeşil Yol’ u sinemada seyretmiş ve çok beğenmiştim ama bu beğeni senaryonun etkileyiciliğinden mi kaynaklanıyor yoksa oyuncuların ve yönetmenin performansı yüzünden mi karar verememiştim. Zira Tom Hanks’in oynadığı tüm filmleri sevmişimdir.

            Yani kısacası ilk kez bir korku- gerilim kitabı okudum. Başlarken dedim ki, kelimeler beni üzebiliyor, mutlu edebiliyor, ağlatabiliyor, kalbimi sıkıştırabiliyor ama peki korkutabilir mi, adrenalin seviyemi yükseltebilir mi? Kitabı bitirdiğimde sorularıma yanıt buldum ve kelimelerin gücüne bir kez daha şahit oldum.

            Kitabın orijinal adı Rose Madder. Ama Çılgınlığın Ötesi oldukça uygun bir isim olmuş. Çünkü yazar sınırları zorlayan bir hikaye sermiş önümüze. Kocasının işkencelerine 14 yıl katlandıktan sonra, çarşaftaki tek bir kan damlasının etkisiyle evden kaçmaya karar veren Rose McClendon Daniels’in var oluş mücadelesini,sıradan bir hayata dönebilme çabasını anlatıyor yazar. Kocasından işkence gören bir kadının korkularını kelimelerle hissettirebiliyor. Öyle sahneler anlatıyor ki zihninizde canlandırmak bile istemiyorsunuz.

            Gerçek hayatta karşılaşılan bir vakayla başlayan yazar, yola olağanüstü olaylarla devam ediyor. Rose’u adeta kendine çağıran, başka dünyaya açılan garip bir tablo, Norman ‘ ın ( Rose’un kocası) yüzü haline gelen bir boğa maskesi, tablodaki kadının tüyler ürpertici yardımları, bir polis olan Norman’ın fazla gelişmiş önsezileriyle, karısını bulmak uğruna karşısına çıkan insanları öldürürken uyguladığı vahşet, aksiyon filmlerini aratmayan bir kovalamaca, ödenen bedeller ve aşk, çorak bir toprakta bile yeşermeye çalışan çiçekler gibi, olmadık yerde, umulmadık zamanda karşımıza çıkan o müthiş duygu…

            Bana iki günde , hele ki mutfak- salon arasında sıkışıp kaldığım bir zamanda böyle adrenalin dolu anlar yaşatabildiği için yazarı tebrik ediyorum. Siz de bu yaz sıcağında evde kapalı kaldıysanız, hayatınızda heyecan istiyor ama eviniz yeterince aksiyon dolu değilse, bu kitap tam ihtiyacınız olan şey.

            Stephen King ciddi bir hayran kitlesine sahip.  Ve yazarın bu kitaptan daha çok beğenilen kitapları mevcut. Özellikle Kara Kule serisini ben de ilk fırsatta okumayı planlıyorum.
           
            Bu kitabı okuyunca anladım ki arada bir çizgimin dışına çıkabilirim. Kim bilir belki de farklı türler okumak farklı pencereler açar bana. Ama yine de önceliğim korku-gerilim-aksiyon kitapları değil. Böyle söylüyorum ama şuan yeni başladığım kitap Stephen King ‘i aratmıyor. Elimdeki kitabı da bitirdikten sonra özüme dönüş yapacağım. Güvendiğim, beni hayal kırıklığına uğratmayacağına emin olduğum bir yazarın, kendi yarattığı dünyasında bir süre beni hapsetmesine izin vereceğim. Bu denli güvenebilmek de ancak edebi dünyada oluyor. O yüzden yaşasın Edebiyat!


           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder