Tarih tekerrürden ibarettir sözü ne kadar gerçek dersiniz? Devletlerin
tarihini bir yana bırakıp insanlık tarihini düşünelim. İnsanlığın hallerini… Birbirini
sevenler, aşk acısı çekenler,kavuşanlar,kavuşamayanlar, dostun yoluna kendini
adayanlar,dost görünüp düşmanca planlar yapanlar,bir ideolojinin peşinde
koşanlar,paranın esiri olanlar,güç isteyenler,güçsüzleri ezenler…Sadece bu
yüzyıla ait haller mi?İnsan var olduğundan beri iyilik de kötülük de yok mu bu
dünyada?Belki de her şey devasa bir çarktan ibaret.Biz insanlar ise bu çarkın
dişlileri.Çark hep aynı çark ama dişliler sürekli değişiyor.
Yazarımız bu çarka önce MÖ 549 yılından insanlar
yerleştirmiş.Kitabın bu kısmı ALTIN başlığını taşıyor.İskender Pala doğduğu
şehrin,Uşak’ın tarihini sanki milattan önce doğmuş gibi ayrıntılı
anlatmış.Kitabın başına o dönem kullanılan ölçü ve para birimlerini de eklemiş.
Zenginliğiyle Karunlaşan Aslan Kral Krezüs’ün Keyhüsrev’in
ordusuna yenilip,kibiriyle Lidya’nın sonunu nasıl getirdiğini anlatırken üç arkadaşın
kaderine de yer vermiş.
Musa’ya inanan Halludas,Karialı Kufu ve Phygalı Mehte…
Sektörde yani altın arıtım tezgahlarında çalışan,
nakkaşlıkta mahir üç delikanlı.Ve ustaları Namirek ile kızı Edusa…Edusa’ya vurgun üç genç.Acaba
hangisi Edusa’yı hak edecek?Ve Edusa’ya kavuşmak için kim bir okla arkadaşının canını
alacak?
Alacağı cana kavuşmak için yola çıkan okun sesiyle birlikte
kitabın AYNA ismi verilen kısmı
başlıyor.Çarkın dişlileri de değişiyor.
Bu kez 1979 yılındayız.İstanbul’dayız.(İskender Pala’nın
yakın geçmişi anlattığı ilk kitabı bu.Daha önceki romanlarında hep yüzyıllar
öncesinden seslenmişti bize.)
1979 yılı demek Türkiye’nin, askerin postal sesleriyle
inlemesine bir yıl kalmış demek.Postal sesleri duyulabilsin diye kan gövdeyi
götürüyor demek.Gencecik beyinlerin kumpas için çalışması demek.Kalem tutması
gereken ellere tutuşturulan silahlar demek.
Sadullah,Ethem ve Ufuk.Bu üç gençten birinin elinde de bir
silah var.Arkadaşını öldürmek için tetiğine basılacak olan.Sadullah,Ethem ve Ufuk, Keriman Hanım ve kızı Asude’nin
sanat atölyesinde çalışan,farklı ideolojilere sahip,ortak yönleri sadece sanat
olan üç gençtir.
Sadullah,Ethem,Ufuk…
Halludas,Mehte,Kufu…
Aralarında 2500 yıl var.Ama yaşadıkları olaylar aynı.Çünkü
2500 yıl önce de vardı hainlik,şimdi de var.Muhtemelen 2500 yıl sonra da
olacak.Yani tarih tekerrürden ibarettir.
Kitabın son kısmının adı ise AŞK.
Aşkı kimin hakkettiğini,milattan önce yaşamış
kahramanlarımızın da sonlarının ne olduğunu öğrendiğimiz,saklanan gerçeklerin
ortaya çıktığı kısım.
Kitapta sadece tarihin tekerrürden ibaret olduğu
anlatılmıyor.Yazarımız bu kitabıyla bir ülkenin devamı için kültürün ne kadar
önemli olduğunu da anlatmış.Ve bu toprakların ne kadar çok medeniyete ev
sahipliği yaptığını vurgulamış.”Eğer bu ülkenin yüz sene evvelki sınırlarına
bir tel örgü çekilseydi ve ‘bu tel örgünün dışına tarihi eser çıkartılamaz’
yazılsaydı bugün dünya müzelerinin neredeyse yarısı boş kalırdı.”diyerek bu
durumun altını çizmiş.
“Bir ülkede bütün bir nesil ölmüş olsa bile,cultura
yaşıyor olduktan sonra o ülke kendi küllerinden yeniden doğar.Ama culturası
ölen milletler,nesiller boyunca yaşasa bile kendileri olarak yaşayamaz,onun
yerine köleler,paryalar,kimliğini kaybetmiş zavallılar olarak hayat sürerler
“ sözleriyle kültürümüze sahip çıkmazsak neler olabileceğini gözümüzde
canlandırmamızı istemiş.
"Kim cultura ve sanata değer vermezse milleti kısa zamanda
benliğinden uzaklaşır,sığlaşır,parya olmaya,yönetilmeye hazır hale gelir.Kimlik
kaybolunca devletin elinden çıkması yakındır;bir toprak,ancak cultura sayesinde
vatana dönüşür" sözleriyle de vatan nedir soruma cevap vermiş sanki.
“Toplumun cultura üretebilmesi için önce bilgi üretmesi gerekir.Culturas bilgiden
sonradır.Bir insanın bilgili olması onun culturasa sahip olduğunu göstermez ama
cultura sahibi olmak için pek çok konuda bilgili olması şarttır. “sözleriyle
de kültürün öyle altın tepside önümüze sunulan bir şey olmadığını ancak üreten
bir toplum olursak kültür seviyemizin artacağını da yerleştirmiş satır
aralarına.
Yani kısaca diyebilirim ki İskender Pala, yine içi dolu dolu
bir kitap yazmış.Ben çok beğenerek okudum ve diyorum ki popüler kültüre yenik düşmeyen bir yazar bulmanın giderek
zorlaştığı şu zamanda çok ama çok okunmalı İskender Pala.
Ayşegül Hanım kitap kapakları da çok güzel oluyor değil mi;kabartmalı yaldızlı ve Ayşegül hanım lütfen eleştiri yazılarınızı uzun tutunuz çünkü okutuyorsunuz ve ve Pala ya dair olumsuz bir eleştiriniz var mıdır merak ettim
YanıtlaSilİskender Pala Divan Edebiyatı profesöru,kitaplarinda kullandığı dili seviyorum,yazarligi konusunda olumsuz bir eleştirim yok. Kitaplari eleştirirken detaya girmeden yorum yapmaya çalışıyorum,o yüzden yazmak istediğim çoğu şeyi yazamıyorum Amacım yazdıklarımi okuyan kişilerde kitabı okuma isteği uyandırmak.Vaktini ayirip,yazilarimi okuduğun için teşekkürler Begümcum.
YanıtlaSil