Ayşe Kulin’i Gizli Anlar’ ın
Yolcusu kitabını yazana kadar çok beğenerek okuyordum.Özellikle Veda-Umut-Hayat
üçlemesi(Hüzün kitabıyla dörtleme de diyebiliriz)çok güzel bir tat bırakmıştı
belleğimde.
Gizli Anlar’ ın Yolcusu’ nda ise, ülkemizde tabu sayılan eş cinsel
aşkı anlatışını hem cesurca bulmuş hem de dilini beğenmiştim.Ama ne olduysa bu
kitaptan sonra oldu benim için.Gizli Anların Yolcusu kitabındaki konuyu ve
karakterleri kullanarak üç kitap daha çıkardı Ayşe Kulin. Daha Bora’ nın
Kitabı’ nda* tekrara düşen yazar, arkasından Dönüş** ve Handan*** kitaplarını da
yayınladı.Handan kitabında artık pes ettim ve okumayacağım dedim.Zira yazar,
Gizli Anların Yolcusu kitabının etinden sütünden yararlanıyormuş gibi geldi
bana.Çok satma arzusuna yenik düştüğünü hissettim.Bu hissi Elif Şafak Aşk
kitabını yayınladıktan sonra da hissetmiştim.Elif Şafak da Aşk kitabından önce
derinliğe önem verirken, Aşk’tan sonra kamuoyunun ilgisini çekecek ve okunması
kolay kitaplar yazdı.Oysa Pinhan,Mahrem,Araf adeta birer kuyuydu.
Kim bilir belki de Ayşe Kulin hakkında
yanılıyorumdur.İlerleyen yaşı yüzünden daha çok söz söylemek istiyordur.Bu
yüzden böyle arka arkaya kitaplar çıkarıyordur.Fakat nedeni ne olursa olsun
aynı konu etrafında defalarca dolaşması beni cezbetmedi.
İşte son
zamanlarda neredeyse her yıl bir kitap çıkaran Ayşe Kulin 2015’i de boş
geçmedi. Bu kez de kendi çizgisinin tamamen dışında distopik türde (bu roman
türüne kısaca; baskıcı otoriter bir rejimin var olduğu toplumların
anlatıldığı,gelecekte her şeyin kötüye gideceğini gösteren,kötümser bakış açısı
denilebilir.)bir roman yazdı: Tutsak Güneş.
Niyet okuyuculuğu yapmak
istemiyorum ama Ayşe Kulin Tutsak Güneş’ de kitabı yazmamış da ,ülke siyasetinin
gidişatından galeyana gelip adeta kelimeleri kusmuş kağıda.İçini boşaltmış.Bu
kızgınlıkla da ayrıntıları önemsememiş.
Ayşe Kulin hakkında son dönem
düşüncelerim bunlarken yine de 2016 da çıkardığı Kanadı Kırık Kuşlar kitabına
bir şans vermek istedim.
Bu uzun
girizgahtan sonra şimdi gelelim asıl kitabımıza:
Kitap Hitler’ in zulmünden kaçıp Türkiye’ye yerleşen
Schlimann ailesinin yaşadıklarıyla başlıyor. Beni etkileyen bir konuyla
başladığı için kitabı hevesle elime aldım.Göç edenlerin ruhunu
yansıtan,yurdundan kovulup yeni bir ülkede tutunmaya çalışan insanların iç
çalkantılarıyla dolu bir kitap okuyacağımı düşünmüştüm.Oysa kitap 1930 lardan
2016 lara kadar Türkiye tarihinde kuşbakışı bir gezintiye çıkmak
gibiydi.Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar yaşanan önemli olayları bir
arada görmek isteyenler için ideal bir kitap.Ama olay örgüsü temalı
kitaplar yerine insanı sorgulayan,tahlillerle insan ruhunun derinliklerine inen
kitapları tercih edenlere göre değil.
Kitabın ilk yarısında Hitler ’in
baskısından kaçan Yahudi bilim adamlarının Türkiye’ye
yerleşmesi,üniversitelerde hocalık yapmaya başlamaları ve Schlimann ailesinin
yaşadıklarına yer veriliyor.İkinci yarısında ise zaman o kadar hızlı akıyor ki
olayları takip etmekte zorlanıyorsunuz, kitaba adapte olamıyorsunuz.
Bu ikinci yarıda Schlimann
ailesinin kızı Suzi ( Suzan ) büyüyor,evleniyor ve bir kızı (Sude) oluyor.Sonra
Sude büyüyor, evleniyor bir kızı (Esra) oluyor.Sonra Esra da büyüyor.
Bu arada Türkiye’de de sular
durulmuyor. 6-7 Eylül olayları,1960 darbesi,1962 de biri başbakan olmak üzere
asılan siyasiler,1971’de ODTÜ’nün kapatılması,1972’de üç genç fidanın
asılması,1977’de Taksim Meydanı’nda yaşanan Kanlı Pazar,1978’de tırmanan
terör,faili meçhul cinayetlerde yitirilen aydınlar ve 1980 darbesiyle ülke tarihimizin
nasıl hızlı ve acımasızca akıp gittiğini gözler önüne seriyor yazar.Gezi Olayları
ve 15 Temmuz’ u da es geçmeyen Ayşe Kulin ne kadar çalkantılı bir ülke olduğumuzu
tekrar hatırlattı bana bu kitabıyla.
Kitabı
bitirdiğimde ülkemin tarihinde yaptığım bu baş döndürücü hızda yolculuktan
yorulduğumu hissettim.Yine de her şeye rağmen,ülkemi bütün geçmişiyle seviyorum
ben.(Güzel olanı,kolay olanı,temiz olanı herkes sevebilir.Oysa ister sevdiğiniz
küçük bir fidan olsun,ister dev bir çınar,ister yanınızda uyuyan bir baş, ister çok uzaklarda sizin için
attığından emin olduğunuz bir kalp olsun,kötü yanlarını sevdiğiniz kadar büyük
sevdanız.)Benim de çok kızdığım,küstüğüm(delice biliyorum ama bazen ülkeme
küsüyorum,tıpkı kaprisli bir sevgili gibi)burada yaşanmaz dediğim anlar
oluyor.Ama bu anlar kısa sürüyor.Kendimi sadece bu topraklardan beslenen bir
ağaç gibi hissediyorum.Başka bir toprakta kurur giderim biliyorum.O yüzden
benim için tek çıkar yol bulunduğum toprağı verimli hale getirmek.Belki de herkes bağlı olduğu
toprağı verimli hale getirmeye çalışsa dünyada daha çok ağaç çiçek açar kim
bilir.
Ezcümle 1933-2016 Türkiye
tarihinde gezintiye çıkmak isterseniz bu kitabı okuyun ama karamsarlığa
kapılmayın.Unutmayın umut hep var.Olmak zorunda!
*Gizli Anların Yolcusu kitabındaki Bora karakterinin gözünden olayların anlatıldığı ve Bora'nın hayatından kesitlerin yer aldığı kitap.
**Gizli Anların Yolcusu' ndaki İlhami 'nin kızı Derya'nın ülkeye dönüp gerçeklerle yüzleşmesinin anlatıldığı kitap.
***Gizli Anların Yolcusu kitabındaki Handan karakterinin hayatının anlatıldığı kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder