İçim hâlâ buruk. Ne desem boş… Hayatın bu kadar geçici olduğunu bilip yine de incir çekirdeğini doldurmayacak şeylere kafa yormaya devam ediyorum…
Yolun neresinde olduğunu bilmediğim şu hayatta hâlâ içimde var olan bir şeyler yapmalıyım hissini atamıyorum ruhumdan. Okula gidip geliyorum. ( Öğretmenler asla işe gidiyorum demez.) Beyazfil’den gelen kitapların editörlüğünü yapıyorum. Edebiyat bölümünde 3.sınıfa geçtim. Vizelere finallere çalışıyorum. Evde boyuma yaklaşmış ergenliğe adım adım yaklaşan bir canlı bombayla ve kızı büyüdükçe pimpirikliği artan bir eşle vakit geçiriyorum. Ama hâlâ boşlukta gibiyim. Ben ne yapıyorum diyorum. Benden sonra geriye ne kalacak? 70-80 yıl yaşadıktan sonra öylece yok olup gidecek miyim?
Bu ruh hâlinde okudum Güvercin kitabını. Yıllar önce Koku romanını okuduğumda yazarın hayal gücüne hayran olmuştum. Güvercin’de ise kalemi beni cezbetti. Metaforları bu kadar doğru kullanması, kahramanın iç dünyasını derinlemesine yansıtabilmesi kaleminin yetkinliğinin kanıtı.
Son zamanlardaki düşüncelerimden mi bilmem ama Jonathan Noel’i çok ama çok iyi anladım. Dört duvar arasında sıkışıp kalmışlık hissi, her gün yaşanılan aynı şeyler, hayatın âdeta rutin yumağına dönmesi…
Neyse ki Jonathan gibi bir bankanın önünde nöbet tutmuyorum. Çocuklarla her gün farklı bir durum yaşayabiliyoruz. Ama yine de her sabah okula aynı yollardan gitmek bile yetiyor. Belki de sıkışıp kaldığım şey yaşam biçimim değil, ruhumun duvarları beni sıkıştıran...
Jonathan’ın yaşadığı bu sıkışmışlık hissini derin bir korkuya dönüştüren şey ise bir güvercin.
İnsanlardan izole bir yaşam seçip, yaşadığı odayla derin bağlar kurmuş olan Jonathan, bir sabah uyandığında odasının kapısında beliren güvercin yüzünden odasını terk eder. Tüm rutinleri bozulur. Yazar bize bir güvercinin insanın tüm hayatını nasıl alt üst edebileceğini gösterir. Yaptığı derin tahlillerle bunun mümkün olduğuna inanırız.
Bu kitabın sonunda asıl sormamız gereken soru ise şu:
Jonathan’ı korkutan, rutinlerini alt üst eden bir güvercindi. Acaba bizim yaşadığımız hayatı aynı şekilde sürdürmeye devam etmemizin sebebi kendi güvercinimizin karşımıza henüz çıkmaması mı? Ya bir gün bizim de karşımıza bir “güvercin” çıkarsa…
Bir diğer soru ise yazar;
“… İnsanlara güvenilmeyeceği, huzur içinde yaşayabilmenin ancak onları kendinden uzak tutmakla olabileceği sonucunu çıkardı…” derken haksız mı?
"koku"dan sonra beni çok açmamıştı ama yine de iyiydi.
YanıtlaSilgüzel bir post olmuş
Koku konu olarak da çok ilgi çekici ve hareketliydi. Güvercin daha durağan,olay örgüsü yoğun değil tabii ki.Yorum için teşekkürler.
Sil