Bir kitabın belki de en can alıcı kısmı ilk cümleleridir. Okuru kitabın kapısından içeri de alabilir dışarıya da atabilir. Bazen bir cümle tüm kitabın kalbi de olabilir. O cümleyi bulduğunuz an sizin de kalbiniz yazarla birlikte atmaya başlar. Ahmet Altan ilk paragrafta kalbini avuçlarımıza bırakmış.
“Herkes lunaparktaki kukla hedefler gibi bir vuruşla devrilip kaybolma ihtimaliyle yaşıyordu.”
Bence son yıllarımızın da özeti bu cümle. Kime, ne zaman, ne olacağı belli değil. Bir belirsizlik deryasında, küreksiz bir kayıkla savruluyoruz sanki.
Böyle yüksek bir yerden başlayınca kitap, devamı da yokuş aşağı inmek gibi hızlı ilerliyor. Yazarı hiç okumadıysanız bile bu kitap bir çırpıda bitireceğiniz, okurken basit gelen ama bitirdikten sonra o basitliğin altında bir ülkenin ekonomisinden bir insanın kendi varoluşunu tamamlama sürecini ustalıkla anlatan bir kitap olduğunu fark edeceksiniz.
Yazarı daha önce okuduysanız kadınların duygularını aktarmadaki başarısını zaten biliyorsunuzdur. Her kitabında da mutlaka cinselliğe yer verir, diyeceğim ama hayat anlatılırken önemli bir kısmının es geçilmesi abes olur lakin kitabın bir yerinde anlatılan detayları gereksiz buldum. Belki tabularım belki fark etmediğim sınırlarım beni bu düşüncelere itiyor…
Sonuçta istediğimiz kadar “hayata geniş bir perspektiften bakıyoruz, artık dünya elimizin altında, düşüncelerimiz daha evrensel” desek de genlerimize işlenmiş olan o kodları silmemiz mümkün değil, farkında olmadan her olayı o kodların süzgecinden geçiriyoruz. Yani aslında verdiğimiz hiçbir kararı, inandığımız hiçbir şeyi kendi aklımızla, özgür irademizle seçmiyoruz. ( Bu görüşe de fatalizm[1] deniyormuş. Bunu II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı dersine çalışırken öğrendim. Tam da bu kitabı okurken güzel bir tesadüf oldu.) Düşünsenize başka bir toplumda yaşasaydınız belki de şu an size yanlış gelen bazı durumlar gayet normal gelecekti.
Neyse biz kitaba dönelim, Hayat Hanım’a… Hayat Hanım bana daha önce okuduğum bir karakteri hatırlattı açıkçası. Biraz Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın karakterine yakın buldum. Belki ikisi de “ olgun kadın, genç erkek “ üzerine kurulu olduğu içindir. Ama karşılaştıracak olursak Hayat Hanım’ı daha çok sevdim.
Görmüş geçirmiş, ilerleyen yaşına rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmemiş Hayat Hanım…
Büyük bir ülkenin “domates ithalatını durdurduk” açıklamasıyla tüm malvarlığını kaybeden bir ailenin edebiyat okuyan genç oğlu Fazıl..
Tüm malvarlıklarına bir gecede el koyulan bir ailenin yine edebiyat okuyan kızı Sıla…
Bu üçlü arasında geçiyor kitap. Fazıl ve Sıla’nın edebiyat konuşmaları ile Fazıl ve Hayat Hanım’ın hayatla ilgili yorumları bizi iki ayrı uca götürüyor. Hangi yol daha gerçek bilemiyoruz. Zaten insan bir yol ayrımında durup bekliyorsa mutlaka yanlış yolu seçiyor. Seçtiği yolda mutlu olanlar, diğer yolu zaten hiç fark etmeyenler. Fazıl da bir yol ayrımında bekliyor…
[1] Fatalizm: İnsanın iradesini kullanmakta hür olmadığını, atalarından gelen genetik özellikler ve cemiyetin öğrettikleriyle yönlendirildiğini ileri süren felsefi düşünce.
Kitabı çok iyi tanıtmışsınız.
YanıtlaSilÇok teşekkürler. Böyle düşünmenize sevindim.
Sil