31 Mayıs 2020 Pazar
Film Meydan Okuma- 4
27 Mayıs 2020 Çarşamba
Film Meydan Okuma - 3
Film meydan
okuma yazısını bir süre askıya almak zorunda kaldım. Sosyal Edebiyat
Dergisi’nin yeni sayısı, Beyaz Fil Yayınları, öğrencilerimin ödevleri, kızımın
etkinlikleri derken vakit bulamadım. Üstelik evde üç kişiyiz ama sanki bir ordu yaşıyor. Daima hareket halindeyiz. Hal böyle olunca zaten yavaş olan yazma hızım
daha da yavaşlıyor. Tam bir sessizlik olmadan yazamıyorum. Aklımda iki haftadır
dönüp duran bir hikâye var, dergiye yetiştirmem gerek, evin sessiz olduğu bir
zamanını bulamıyorum ki yazıya dökeyim.
Neyse şimdi
bulduğum o kısacık altın saatlerden birinde hemen meydan okuma yazısına devam
edeyim dedim.
6- En sevdiğiniz
komedi filmi hangisi?
Tartışmasız
Jim Carrey filmlerini çok seviyorum. "Aman Tanrım" ve "Maske" filmleri en sevdiğim
komedi filmlerindendir.
7- Sizi
mutlu eden bir film seçin.
Beni en
mutlu eden film “Geleceğe Dönüş” serisi. Kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum
artık. Her defasında içime ılık ılık bir mutluluk yayılıyor. Mutlu sonla
bitmesi mi, geleceğe gitme hayali mi, yoksa gelecekte aslında hiç de hayal
ettiğimiz şeylerin olmayacağı ama yine de mutlu olabileceğimizi göstermesi mi
bilemem ama yine de her izlediğimde mutluluk veriyor bana.
8- Sizi
mutsuz eden bir film seçin.
Bu soruyu
mutsuz eden değil de sonu beni üzen bir film olarak algıladım. Mutsuzluk ile
üzüntü bambaşka duygular benim için. Ve sonuna en çok üzüldüğüm filmler, Braveheart
(Cesur Yürek) ve Yeşil Yol.
9-
Repliklerini izlediğiniz bir film seçin.
Bu soruyu da
film olarak değil, dizi olarak cevaplamak istedim. Blogumu takip edenler
Çalıkuşu kitabını ne kadar sevdiğimi bilirler. Aydan Şener ve Kenan Kalav’ın
oynadığı Çalıkuşu dizisinin de her repliğini bilirim bu yüzden. Çünkü kitapla
birebir örtüşen nadir uyarlamalardandır.
10. En
sevdiğiniz yönetmen kimdir?
Tabii ki
Çağan Irmak.
11- En sevdiğiniz sinema salonu hangisi?
Oturma odamız en sevdiğim sinema salonu diyebilirim. Zira sinemaya gittiğimde hep çocuk filmi izlediğim için neresi olduğu fark etmiyor. Evimizde hiç olmazsa, ayda yılda bir de olsa bizim yarasa kız ( çocuğuma sürekli bir isim takıyorum ama, şimdi buraya çok uydu bu isim. Kendisi gece yatmak bilmediği için... ) erken uyursa istediğimiz filmi izleyebiliyoruz.
12-En sevdiğiniz animasyon hangisi?
"Arabalar" filmini (ilk filmi) o kadar beğenerek izledim ki, ilk film çıkalı belki 10 seneyi geçti, hala izleyebilirim. Favori karaketerim de Mater. Yazarken bile mutlu oldum.
13- En iyi kitap uyarlaması sizce hangisi?
Tabii ki Yüzüklerin Efendisi". Filmi izlerken, Gandalf'ı gördüğümde aman Allah'ım tam benim hayal ettiğim Gandalf bu demiştim. Kitabını da filmini de çok beğendim. Benim için en iyi uyarlamadır.
Keşke sorularda en kötü uyarlama da olsaydı, "Açlık Oyunları" derdim.
14- En sevdiğiniz film repliği hangisi?
Haluk Bilginer'in Güneşin Oğlu filminde Ülkü Tamer'in bir şiirini seslendirişi var. Yine bıkmadan izleyebileceğim bir filmin, bıkmadan dinleyeceğim repliği. Haluk Bilginer'in sesinden midir bilmem ama filme de çok yakışan bir şiirdir. Şiirin ne anlattığından çok, kelimeler arasındaki ahenk beni büyülüyor. Kelimelerin, ağzımızdan çıkan hali dışında bir de altta her zaman duyulmayan bir sesi barındırdığına inanırım. Uygun kelimeleri yakaladığınız zaman alttan bir müzik başlar. Ben de bu şiirde acının, isyanın, çaresizliğin müziğini duyuyorum.
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu nasıl bir öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
İyi nişan alırdı kendini asan zenci
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci,
Çok canım sıkılıyor kuş vuralım istersen.
Bir de "Prestij" filmindeki, " Siz gerçeği bilmek değil, kandırılmak istiyorsunuz," repliğini severim.
(Diğer soruları daha kısa sürede cevaplarım umarım.)
16 Mayıs 2020 Cumartesi
Ficciones Hayaller ve Hikâyeler - Jorge Luis Borges
Borges uzun zamandır kitaplığımda bekliyordu. Kitaplığımda
bekleyen diğer kitaplardan farkı ise, sıranın bir türlü ona gelmemesi değil benim bir türlü Borges okuyacak seviyeye gelemememdi. Sonra anladım ki “ ben
oldum artık” cümlesini hiç kuramayacağım. Ve gözümü karartıp başladım okumaya. Gerekirse bitirince baştan bir kez daha okurum
dedim. Bazı hikâyeleri iki kez okuduğum da oldu zaten. Öncelikle siz de benim
gibi Borges okumaya niyetli ama tedirginseniz kesinlikle bu kitaptan
başlamalısınız.
Kitapta Borges’in hayatını, eserlerini ve dönemin önemli
olaylarını gösteren bir kronoloji var. Borges’i tanımak için oldukça ideal. The
Times gazetesinde edebiyat eleştirileri yazan James Woodall’ın önsözü de Borges’i
anlamamız için yardımcı oluyor. Ayrıca Tomris Uyar ve Fatih Özgüven’in
çevirmenliğini de tebrik etmek lazım. Yabancı bir yazar okuyorsam en çok dikkat
ettiğim şey çevirmendir. Çünkü kötü bir çevirmen muhteşem bir kitaptan
soğumamıza neden olabilir.
Gelelim kitabımıza;
Kitapta on altı hikâye var. Tabii bunlara sadece hikâye demek
biraz eksik kalır. İçinde birçok alt-türü barındıran yazılar diyebiliriz belki.
Kimi bir makalenin içine saklanmış bir hikâye, kimi araştırma, kimi tarihi
yorumlar içeren yazılar. Büyülü
gerçekçilikle bezediği hikayelerinin hepsini yazmayacağım ama içlerinde beni en
çok etkileyenlere kısaca değineceğim.
TLÖN, UQBAR, ORBİS TERTIUS
Kitaptaki bu ilk hikâye, Anglo-Amerikan Ansiklopedisinin
XLVI. cildinde (Bioy’un bir açık arttırmada satın aldığı) geçen Uqbar adlı bir
yerden bahsediyor. Bu yerin peşine düşen anlatıcı ansiklopedinin aynı cildinin
diğer basımlarında böyle bir yerin olmadığını fark eder. Sonra güney
demiryolları mühendislerinden Herbert Ashe’nin bıraktığı İngilizce yazılmış
1001 sayfalık bir kitapta –sanırım burada 1001 gece masallarına bir gönderme
var- Uqbar’ın tarihi, coğrafyası hatta madenlerine kadar birçok bilginin
anlatıldığını görür. Kitabın arka kapağında şunlar yazılıdır. Birinci Tlön
Ansiklopedisi. Cilt XI. Hlaer-Jangry.
Buradaki Tlön, tüm zamanların çoktan sona erdiği, dilin çok
farklı bir olguya dönüştüğü bir dünya.
Tlön’deki okulların biri, evrenin ikinci dereceden bir Tanrı’nın,
bir cinle haberleşmek üzere hazırladığı kutsal bir metin olduğu söyler.
Başka bir okul ( buradaki okullar da bildiğimiz okuldan
ziyade felsefik bir akım), evrendeki sadece 300 gecede bir olanların gerçek
olduğunu savunur, dünyada uyurken başka bir yerde uyanık olduğumuzu, bir
insanın aslında iki insan olduğunu söyler.
Tlön’de edebiyat da algılarımızın ötesinde. Bütün kitapların
zaman dışı ve anonim bir yazar tarafından yazıldığı saptanmış. O yüzden Tlön’deki hiçbir
kitapta yazar imzası yok. Felsefik kitaplar ise hem tezi hem de antitezi
barındırmak zorundalar yoksa eksik sayılıyorlar.
Tlön'de isimler yok. Mesela "ay" kelimesi yerine "karanlık üzerindeki yuvarlak uçucu ışık" ya da " göğün solgun-turuncusu" gibi sözcük grupları kullanıyorlar.
Tlön’deki yaşam çok ilginç. Mesela kaybolan nesnelerin yerine ortaya çıkan yeni nesneler var. Bunlara “Hrönir” deniyor. Gerçek olsaydı çok işe yarardı eminim. J
Tlön’de eşyalar unutulduklarında ayrıntıları kayboluyor. Bir
dilenci tarafından aşındırıldığı sürece var olmayı sürdüren, dilenci öldüğünde
yok olan kapı eşiği var mesela. En çok da bu durum hoşuma gitti. Ve çok anlamlı
geldi. Birini düşlemeyi bıraktığımızda, zihnimizden yüz hatlarının yavaş yavaş
silinmesi gibi. Kim bilir belki de Borges bunu anlatmaya çalışmıştır.
Hikayenin son paragrafında Borges der ki;
…önümüzdeki yüzyıl içerisinde biri, yüz ciltlik İkinci Tlön
Ansiklopedisi’ni bulup çıkaracak. İngilizler, Fransızlar ve İspanyolcuklar
yeryüzünden silinecek. Dünya Tlön olacak.
Ne dersiniz, Dünya Tlön olur mu?
GİZLİ MUCİZE
Bu hikayenin bitiş şekli beni çok etkiledi. Kurşuna
dizilerek öldürülecek olan Hladik, Tanrı’dan elindeki işi (yazdığı bir piyes)
bitirmek için bir yıl diler. Ve Tanrı bir mucize yaratır. Hladik’in zihninde
ateş emriyle infaz arasında tam bir yıl geçer. O bir yılda sadece zihnini
kullanarak yazdığı oyunu bitirir. Oyunun bitmesiyle birlikte infaz gerçekleşir.
BELLEK FUNES
Trt arşivini izler misiniz? Biz evde bazen bundan 30-40 yıl öncesinin sokak röportajlarını, ilginç konuları olan programları izleriz. Yine böyle bir programda denk gelmiştim, hiç saate bakmadan, günün her anında saati dakikası dakikasına bilen bir çocuğa. Borges de "zamanı her an saat gibi doğru bilmek çeşidinden tuhaflıkları varmış" der, Funes için. Trt'de izlediğim çocuğa ne oldu bilmiyorum ama Borges'in Bellek Funes'ini maalesef kötü bir kader bekliyor.
Kitaptaki Yolları Çatallanan Bahçe, Babil Piyangosu, Babil
Kitaplığı, Kılıç İzi de diğerlerine nazaran ön plana çıkan hikâyeler
oldu benim için.
Normalde her şartta, gürültülü ortamlarda bile kitap okuyan
ben, bu kitabı sadece etrafta tam bir sessizlik hâkimse okuyabildim. Okurken
birçok yerde not aldım. Bazı yerlerde Borges’in tuzağına düşüp, onun hayalinde
yarattığı yazarları bile araştırdım.
Kitabın tam olarak hakkını verebildim mi bilemiyorum. Sanırım birkaç sene içinde tekrar okuyacağım. Belki o zaman daha farklı bir kitapla buluşurum. Ne olursa olsun, Borges okumak çok zevkliydi. Tabii ki tavsiye ederim.
13 Mayıs 2020 Çarşamba
Hayal Sandığı- Hikaye
8 Mayıs 2020 Cuma
Film Meydan Okuma - 2
5 Mayıs 2020 Salı
Film Meydan Okuma-1
Konu başlıklarımız: