Abum Rabum- Yüce Baba- yani üç
büyük dinin atası Hz.İbrahim. Bu roman Hz.İbrahim’in ayak izlerini takip eden
bir polisiye.
Üç büyük din de Hz. İbrahim’i
peygamberlerin atası olarak kabul etmektedir. Yani üç büyük dinin kesişim
noktası diyebiliriz. Ayrıca Yahudiler Hz.İbrahim’in torunu(Hz.İshak’ın oğlu)
Yakub’un soyundan geldikleri için, Hz.İbrahim’in Yahudi olduğuna inanıyorlar. Hıristiyanlar
da onun Hıristiyan olduğunu düşünüyorlar. Biz Müslümanlar ise Kur’an’da
yazıldığı üzere onun Hanif inancında (tek bir yaratıcıya inanan) dosdoğru bir
Müslüman olduğuna inanmaktayız. Hz.İbrahim deyince benim aklıma üç önemli olay
geliyor:
Oğlunu Allah’a kurban etmeyi
kabul edişi (Hz.İbrahim’in hangi oğlunu kurban etmek istediği de dinler
arasında ayrı bir tartışma konusu), Nemrut tarafından ateşe atılıp yanmayışı ve
Kabe’yi inşa etmesi. Peki İskender Pala neden Hz. İbrahim’ i seçmiş?
Kitap için polisiye dedim ama
asıl yazılma amacı Dünya’nın kanayan ve uzun süre de kanamaya devam edecek olan
yarası Ortadoğu’nun nasıl iyileşebileceğini göstermek. Pala, Hz.İbrahim’in
öğütlerine uyulan bir dünyada terörün, savaşların da olmayacağına inandığı için
Hz.İbrahim’i seçmiş. En azından benim kitaptan anladığım bu.
Tüm insanların, temiz kalplilik,
doğruluk, sabır, dilini korumak, hoşgörü, merhamet, pak zihin ve haddi aşmamak
erdemlerine sahip olduğunu düşünsenize.Ortadoğu böyle kan gölüne döner miydi?
Kommagene Kralı Antiochos’un
mimarı Sin-Ammar, kralının mezarını inşa ederken bu sekiz erdemi şifre olarak
kullanır. Böylece bu şifreyi çözen kişi büyük bir hazinenin de sahibi
olacaktır. İşte olaylar Sin-Ammar’ın şifresini çözmeye çalışan Japon Sümerolog
Keiko’nun öldürülmesiyle başlıyor.
Şifrenin yazıldığı tabletin
peşinde kimler yok ki: Mossad, CIA,MIT, Grup Kardeşlik…Şifreyi kimin çözeceği
merak uyandırıcı olsa da kitabın tek odak noktası değil. Gizli örgütler,
ezoterik din adamları, CIA içindeki yapılanmalar, dünyayı yönetmeye çalışanlar,
dini bilgiler ,arkeolojik bilgiler, doğu- batı çatışması şifreyi gölgede
bırakmış diyebilirim.
Karun ve Anarşist kitabında batının
kültür politikasını ele alan Pala, bu kez de batının tarihi nasıl yanlış
yönlendirdiğine dikkat çekmiş.Sümerlerin demokrasiyi eski Yunanlılardan çok
önce uyguladığı, site devleti kurduklarını, stratejiyi teori haline
getirenlerin de aslında Babilliler olduğunu, sanayi devriminden sonra batının
geçmişte yapılan her güzel şeyi kendi atalarına bağladığını açıklamış.
Kısacası Pala diyor ki; biz çok
zengin bir kültürün mirasçılarıyız. Güneşin doğudan yükseldiğini unutmamalıyız.
Batının tarih katliamına dur demeliyiz. Ortadoğu artık uyanmalı çünkü Ortadoğu’daki
her savaş, atılan her bomba bir kültürü yok ediyor. Yok edilmeyen eserleri de
zamanı geldiğinde sergilemek üzere evine götürüyor batı.
Bu açıdan bakınca kesinlikle
okunması gereken bir kitap. Ama sadece polisiye romanı olarak görürseniz, bazı
hatalar fark edebilirsiniz. Selim’in kitabın başında okuduğu hikayede
Sin-Ammar’ın şifreleri mezarda nasıl kullandığının açıkça yazması, Zara’nın
morgdan çıkınca cep telefonuna nasıl ulaştığının atlanması gibi.
Kitapta
benim bahsetmediğim daha bir çok konuda
akademik düzeyde bilgi verilmiş. Zaten roman boyunca karşı karşıya gelen tüm
karakterler ya tarihi ya dini bir sohbete dalıyor. Ayrıca şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Müslümanların Dan Brown'u olarak anılmaya başlayan Pala'nın bu kitabında Başlangıç kitabından daha çok şifre ve tarihi eser göreceksiniz.İyi okumalar.
Not: İskender Pala’yı
daima severek okurum ama her sene bir kitap çıkarmaya başladığından beri
temkinli yaklaşıyordum.Meğer Pala hızlı yazmıyor, çok çalışıyormuş.Yılda 250
gün, günde 10 saat ofisinde çalışarak yazıyormuş kitaplarını. Bu çalışma süresi
çok ciddi bir rakam. Takdir etmek gerek. Bu arada ünlü yapım şirketi Netflix,
Abum Rabum’un 5 bölümlük dizisini yapacakmış. Merakla bekliyorum.