2005 yılında “Şu Çılgın Türkler”
kitabıyla büyük ses getiren Turgut ÖZAKMAN’ın pek bilinmeyen bir kitabı bu. Birkaç
tanıtım yorumunu inceleyip öyle karar vermiştim okumaya.Kitap satış
sayfalarının* yorumlarını okuyunca ne müthiş bir kitap beni bekliyor demiştim.Bazı
yorumlarda yüzyılın aşk hikayesi gibi yansıtılmıştı.Hatta Turgut ÖZAKMAN’ın Şu
Çılgın Türkler kitabıyla değil de Romantika’yla özdeşleşmesi gerektiğini
anlatan bir yorum bile vardı.
Maalesef okuyunca hayal
kırıklığına uğradım. Konu ilgi çekici ama anlatım tarzı içime işleyecek kadar
etkileyici değil.Evet dili yalın,çarçabuk okunup bitirilecek bir kitap.Ama
benim ölçütüm kitabın iki günde bitirilecek kadar sade bir dille anlatılması
değil.
Kitapta; üniversitedeki
görevinden istifa edip kırtasiye dükkanı
açan (sonra da yayınevi işine girecektir) Doğan Hoca’nın eski öğrencisi Arzu’yla yaşadığı aşk hikayesi anlatılıyor. Olayları
Doğan Hoca’nın kızı Şirin’in, babasının yazdığı notları bulmasıyla öğreniyoruz.
Doğan Hoca da Arzu da
evlidir.İkisi de evliliklerinde mutlu değildir ama şartlar gereği ayrılamazlar
da.Doğan Hoca ve Arzu, kimi zaman sadece telefonda seslerini duyarak,kimi zaman
mektuplaşarak,ayda yılda bir buluşarak,kimi zaman da sadece pencereden
birbirlerine bakarak (burada sanat tarihine damga vurmuş nü resimleri de öğrenmiş
oluyoruz)** geçirirler yıllarını.
İşin garip tarafı da ne
birbirlerini bırakmaya güçleri yeter ne de eşlerinden ayrılmaya. Kitabı, tamam
şimdi kavuştular,yok yok şimdi ayrılacaklar diyerek okudum.Sonlarının ne
olduğunu ise okumak isteyenlerin hevesi kaçmasın diye söylemeyeceğim.
Canınız sıkıldığında, şöyle hafif
bir kitap olsa da okusam derseniz ya da tatilde şezlonga uzanıp, güneşin
altında sıkılmak yerine hiç olmazsa bir kitap okuyayım diye düşünürseniz
buyurun size Romantika.
Bir arkadaşım seni etkilemeyen
kitapların yorumunu yapma demişti ama hani bir gün elinize geçer de okumak isterseniz,
kitap hakkında biraz bilginiz olsun istedim.
Şimdi beni tatmin edeceğine
inandığım, özellikle Türkçesine güvendiğim ama öyle şezlongda güneşin altında
okunmayacak bir yazarın kitabıyla baş başayım.
Bu kez bir değişiklik yapıp
kitaptan alıntı sözlerle yorumumu da bitiriyorum.
“Biz (60’lılar) hiç
olmazsa sevişmeyi biliyorduk, 70’liler savaşmayı. 80’liler bir tuhaf. Galiba ne
savaşmayı biliyorlar ne de sevişmeyi.”
“Yurdu yurt yapan, taş
toprak değil,orada insanların yaşıyor olmasıdır.İnsansız yurt olmaz.O yüzden
yurtseverliğin ilk şartının,insanlara,suçlu bile olsalar,insanca davranmak
olduğunu sanıyorum.”
“Kurulu ve ulu düzeni
değiştirebileceğimizi sanarak, sevimli içgüdülerimizin,kahramanca
düşüncelerimizin peşine takılıp neler yapmıştık değil mi?Ama yalnız biz
değiştik.Bir avuç insan.Kurulu ve ulu düzen sürüp gidiyor.Bir ölü denizde,
gelip geçici keyifleri,küçük hazları,yapıntı sevinçleri birbirine ekleyerek
yaşamaya çalışıyoruz.Hiç mutlu olmadık.”
“Herkesin hayatta bir
mucize yaşamak hakkı olduğuna inanıyorum. Benim payıma düşen mucize de sensin.”
* :Kitap satışı yapan sayfaların yorumları maalesef
her zaman gerçeği yansıtmıyor. Tek amaçlarının kitabı satmak olduğuna
inanıyorum.Bu yüzden bir kitapla ilgili yorum okuyacaksanız bu gerçek okurların
blog yorumları olmalı bence. 😄
**:Danae,Kutsal Aşk, Yıkanan Diana'nin Dinlenisi, Beyaz Köle,Rokeby Venüsu,Ciplak Maya, Venüs, Baş Odalık, Çeşme ve Dinlenen Genç Kız...Eserlerin ve yazarların adlarını hikayenin içinde, resimleri ise kitabın sonunda görüyoruz.