Huzursuz olmamız gerektiğini hatırlatmak için yazılmış bir
kitap.Yaşadığımız yerin,kanla beslenen bir coğrafyanın uzantısı olduğunu fark
ettiren bir kitap.
Olayların dünyanın neresinde yaşandığının bir önemi yok ama burnumuzun dibinde yaşanınca daha bir acıtmalı canımızı değil mi?Halbuki tam
tersi oluyor bizde.Sınırlarımızdan geçen her kişi bizim için bir sayıdan ibaret
kalıyor.Tıpkı Ege Denizi’ nde ölen her kişinin bir sayıdan ibaret kalması
gibi.Oysa her biri birer hayat. Ve bu hayatlarda insanın yüreğinin kaldıramadığı
dramlar saklı.
Livaneli de bu dramlardan sadece birini, Meleknaz ’ın
yaşadıklarını anlatmış.Oysa belki de yüzlerce Meleknaz var sınır ötesinde.Ve
belki de binlerce Meleknaz var bize uzak ülkelerde.
Meleknaz bir Ezidi.Yezid değil,Ezidi ( Kerbela olayındaki Yezid ile bir ilgisi yok yani).Kökleri 4 bin yıl
öncesine dayanan en eski tek tanrılı dinlerden biri Ezidilik. İran ve
Mezopotamya da yaşamış,Ortadoğu ’nun en çok yanlış anlaşılan,bu yüzden en çok
ezilen kadim bir topluluğu Ezidiler.Şeytana tapmakla suçlanırlar.Oysa
dinlerinde şeytanın adını telaffuz etmek bile haramdır.Günde üç kez güneşe
dönüp ibadet ederler ama güneşe tapmazlar.Hangi dine inandıklarının,neye nasıl
taptıklarının bir önemi yok bence.Neye inanırsa inansın Meleknaz hayalleri olan
bir genç kız.Ailesindeki tüm erkekler IŞİD tarafından öldürülüp,kendi gibi genç
olan kızlar da satıldıktan sonra hayalleri de ölüyor Meleknaz’ ın. Ve ne yazık ki hayalleriyle birlikte insanlığa
olan inancı da yitip gidiyor.
Meleknaz ’ın, Zilan ’ın,Nergis’in başına gelenler,okumakta
zorlandığım,içimi düğüm düğüm eden bir insanlık ayıbı.Livaneli çok detaya girmeden anlatmış
yaşanılanları.Detayları biz gözümüzde canlandıralım da boğazımızda bir
yumru,hatırladıkça nefes alamayalım diye.
Zaten 8 yaşındaki bir çocuğun defalarca tecavüz
edilmesinin,gencecik kızların eğer on savaşçının yatağından geçerse Müslüman
olacağına inanan erkeklerin olduğu bir dünyanın,Allah adına kafa kesmeyi
cennete giriş bileti olarak görenlerin yaptıklarının detayları nasıl anlatılır…
Ve Şengal Dağları’nda kendini uçurumdan atan Nergis’in son
sözlerinin “ben bir insandım abla” olmasından öte hangi ayrıntının önemi var
ki… Peki bütün yaşadıklarına rağmen dağları aşıp sınır
kamplarına ulaşanlar.Hayatta kalmaya çalışmak kolay da insan olarak kalmaya
devam etmek kolay mı?
Hüseyin de bu kamplarda gönüllü olarak görev yapan, insan
olarak kalmak isteyen bir Mardinli.Kucağında,babasının kim olduğu asla
bilinemeyecek olan kör bebeğiyle Meleknaz’ ı görünce nasıl utanmıştır insan
olmaktan kim bilir.
Bu coğrafyada zulüm ne kadar güçlüyse, kader o kadar zalim,
aşk da inadına o kadar güçlüdür.
Ve kendini,Allah için kafa kesmeye adamış sözde insanlara
ses çıkarmayanlar bu Ezidi kız ile Müslüman Hüseyin’in aşkı için kıyametleri
koparmaya hazırdırlar.
Meleknaz ve Hüseyin’in bu hazin hikayesini, gazeteci İbrahim
araştırıp öğreniyor.İbrahim Mardin’de doğmuş ama yüzünü batıya dönüp
köklerinden kopmuş bir gazetecidir.Çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberini tesadüfen öğrenir
ve bu hikayenin peşinde kendi vicdanıyla hesaplaşır.
İbrahim’le birlikte plaza insanı kavramını da masaya
yatırmış Livaneli.Ve Meleknazların yaşadıklarının yanında bizim günlük
dertlerimizin önemsizliğini bir balyoz gibi indirmiş kafamıza.
Ortadoğu kendi kanına ne zaman doyacak acaba dedirten bu
kitabı okuyun ama,
Mardin’de vurulan Hüseyin’in Amerika’da nasıl öldüğünü
öğrenmek için değil.
Bu kitabı okuyun ama,
Cennete giremesin diye domuz kanı sürülmüş bıçakla öldürülen
Hüseyin’in Meleknaz’a niye aşık olduğunu öğrenmek için değil.
Bu kitabı, burnumuzun dibinde yaşanan drama acımak için
değil,kendinizi sorgulamak için okuyun.
Bizim okurken bile yüreğimizin dayanamadığı şeyleri yaşayan
insanlar olduğunu unutmamak için okuyun.
Hüseyinler var oldukça insanlıktan umudun kesilmeyeceğini
anlamak için okuyun.