5 Ekim 2016 Çarşamba

Bir Kadın Düşmanı - Reşat Nuri GÜNTEKİN

Kitabımız mektup türünde yazılmış. Ruhu, güzelliğinin verdiği şımarıklıkla yoğrulmuş Sara'nın, babasına ve arkadaşı Nermin'e yazığı mektuplar ile yüzünün çirkinliği nedeniyle ruhunu da çirkinleştirmek zorunda kalan Ziya Bey’in (lakabı Homongolos), ölmüş arkadaşı Necdet'e yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap.

İlk bölümde Sara'nın mektupları yer alıyor. Bu bölüme, dışa dönüklük, toplumda kabul görme, güzellik olgusu, bir aydınlık hâkim. İkinci bölümde Homongolos’un mektupları var. Bu bölümde ise çirkinlik, bireysellik, dışlanmışlık, toplumdan soyutlanma ve sevgisizlik masaya yatırılmış.

İki bölüme birden bakınca aslında tezatlıklar kitabı da diyebiliriz. Ama kitabın merkezinde sevilmenin önemi var.

Ben sevilmenin, hele ki çocukken sevilmenin önemi hakkında bu kadar doğru tespitler yapan başka bir kitap okumadım.

Sevgisiz büyüyen bir ruhun, nasıl yara bere içinde kaldığını, kendini koruma altına almak için nasıl insanüstü bir çaba harcadığını anlatmış Reşat Nuri. Üstelik hem toplumsal hem bireysel sorunları oldukça basit görünen bir konu içinde derinlemesine ele almış. İnsan hayatında, sevmek ve sevilmekten daha önemli bir şey olmadığını kanıtlamış Homongolos’un varlığıyla.

Homongolos, çirkinliği herkesçe kabul edilen, hani neredeyse hilkat garibesi denilecek biri. Küçük yaştan itibaren çevresi (ailesi dâhil) tarafından hor görülmüş. Ruhu örselenmiş. Yıllar geçtikçe, duygularını belli etmezse kimsenin ona zarar veremeyeceğini anlamış. Duygularını o kadar derine saklamış ki zamanla kendi de unutmuş insani yönlerini.

En derine de kalbini gömmüş. Ta ki Sara bu kadın düşmanına sürekli yaklaşmaya çalışana kadar.
Homongolos sevmekten o kadar korkmaktadır ki sevmemek için kadınlara düşman olmuştur. Sevilmeyeceğinden, sevgisine bir karşılık bulamayacağından emindir. Çünkü çirkindir Homongolos. Ve güzellik görecelidir ama çirkinlik basbayağı nesnel bir kavramdır.

Peki, haksız mı Homongolos? Siz hiç çirkinliği su götürmez birine kalbinizi teslim edebilir misiniz? Onun gözlerinden kalbine inebilir misiniz?

Sanırım yazarımız da bu soruyu sormamızı istemiş. İnsanoğlunun sürekli tekrarladığı o meşhur yalanı da gözler önüne sermiş:
Kalbi güzel olsun yeter.

Keşke kalbimiz de kaşımız gözümüz gibi görünebilir olsaydı. Bir bakışta aşık olduğumuz kalp olsaydı.
Bir çırpıda okunup, bittikten sonra çokça soru sorduran bu kitap Reşat Nuri Güntekin’i Türk edebiyatının mihenk taşı olarak görmekle ne kadar doğru düşündüğümü bir kez daha gösterdi bana.

Ta 1927 yılında söylenmiş sözlerin bu kadar yakından duyulması tesadüf değil elbet. Yazarın başarısının kanıtı bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder