Her kitabı okumanın bir yaşı,bir zamanı var bence.Üniversite
yıllarında sürekli okuduğum, okurken kendimi bulduğumu zannettiğim Cezmi Ersöz
kitaplarını şimdi okuyamadığımı düşününce buna daha çok inanıyorum. Bu kitabı
da çok uzun yıllar önce belki ta lise yıllarında okumalıydım.O zaman Werther’i
anlamaya çalışmak daha kolay olurdu benim için.
Oysa
şimdi,yere düşen yaprağın,dalda açan çiçeğin,denizin mavisinin,ağacın
yeşilinin,havadaki kuşun,yerdeki böceğin kıymetini anlamışken ve hayatın her
şeye ama her şeye rağmen yaşanmaya değer olduğuna inanmışken Werther’e hak
veremiyorum.Haksız olduğunu düşündüğüm bir roman kahramanından da uzak
düşüyorum.Bu yüzden kitap beni alıp götürmedi,sayfalarının arasında kaybolmadım.Ama
Werther’e üzüldüm.Hem de çok üzüldüm.
Kahramanımız
Werther sonu olmayacağı baştan belli olan ümitsiz bir aşka düşmüştür. Lotte ise
Werther’e değer verse de kocasına bağlı bir kadındır.Yine de kitabın sonuna
doğru acaba o da Werther’e aşık mı demekten geri duramıyor insan.Kocası Albert
ise başlangıçta Werther’le iyi geçinen, dürüst ve zeki bir insandır.İyi
yüreklidir de.Hani kötü kalpli biri olsa Werther için bir umut ışığı
olabilirdi.
Kitap
Werther’in arkadaşı(muhtemelen hayali) Wilhelm’e yazdığı mektuplardan oluşuyor
(mektup tipi romanda insan sanki karşısında biri konuşuyormuş gibi hissettiği
için okurun olaylara dahil olması da daha kolay oluyor). Sonlara doğru ise yazar
ortaya çıkarak Werther’in yaşadıklarını,intihara karar verme aşamasını,intiharı
ve sonrasını anlatıyor. Normalde kitabın sonu ile ilgili bilgi vermeyi
sevmiyorum ama Werther’ in intiharı yüzyıllardır bilindiği için bir sakınca
görmedim.
Dünya
edebiyatında önemli bir yeri olan bu kitaba sadece umutsuz bir aşk hikayesi
olarak bakmamak gerekiyor.Alt metinde yazıldığı dönemin izlerini de
taşıyor.Özellikle sınıfsal farklılıklara sık sık yer verilmiş.Ayrıca Yeni Ahit
ve Eski Ahit’ten bol bol alıntı yapılmış.Yazar Homeros’tan ne kadar
etkilendiğini de kahramanımızın dilinden bizlere aktarmış.
Goethe’ nin iki hafta gibi kısa bir sürede yazdığı bu kitap, yazıldığı dönem bir Werther salgını başlatmış.1774 yılında Almanya’da bir anda
ortalığı mavi ceket-sarı pantolon giyen (Werther’in kıyafeti) gençler istila
etmiş. İntihar vak'aları çoğalmış. Kitabın konusu kısmen de olsa gerçek hayattan
alınınca ise okur sayısı oldukça artmış.
Alman
edebiyatının Fırtına ve Coşku döneminde yazılan kitap Goethe’yi birdenbire
şöhrete ulaştırmış. Ama Goethe ilerleyen yıllarda sadece bu kitapla anılır
olmaktan rahatsızlık duymuş.Kendi önüne geçen kahramanından nefret eder hale
gelmiş.
Şimdi
yazarı bir kenara bırakıp asıl soruyu soralım.
Werther
neden intiharı seçer?Aşk illa da kavuşmayı mı gerektirir?
Werther
melankolik bir yapıya sahip olduğu,topluma karışamadığı için bu yolu
seçiyor.Tüm duygularını Lotte’de yoğunlaştırıyor.Adeta onu azize mertebesine
çıkarıyor.Ama aşkın bir sonraki basamağına atlayamıyor.Aşk,Werther’de cismin
ötesine geçemiyor.Uzaktan sevmek,sevdiğinin bir başkasıyla bile olsa mutlu
olmasıyla yetinmek,sabretmek,acıdan kül olup küllerinden doğmak Werther’e çok
ama çok uzak kalıyor maalesef.
Kitabı
bitirdikten sonra-tabi Werther’e üzülmem geçince- dedim ki,edebiyat ne şahane
bir şey.Biri bundan neredeyse 250 yıl önce bir kitap yazıyor ve ben 250 yıl
sonra o kitabı okuyup kitabın kahramanı için üzülebiliyorum.Bundan daha
etkileyici,bundan daha önemli,bundan daha gerçek ne olabilir ki dünyada. İşte bu
ölümsüzlük değil de nedir?
Not:Eğer yabancı bir yazarın kitabını okuyacaksanız
çevirmenin kim olduğuna ve yayınevine dikkat edin.Kötü bir çevirmene denk gelirseniz
sevebileceğiniz bir kitaptan nefret edebilirsiniz.Dünya klasiklerinde benim
önerim kesinlikle Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Hasan Ali Yücel
klasikler dizisi.Dil bakımından sizi asla pişman etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder