Akdeniz fatihi Barbaros Hayreddin Paşa’ nın hikayesi arasına serpiştirilmiş bir leyla ile mecnun hikayesi bu.Ya da
bir aşk hikayesinin içinde,Barbaros Hayreddin Paşa’ nın hayatından kestiler mi
demeli.Belki de denizcilik terimleri ile dolu ve İspanya,Fransa,Portekiz
Krallıkları,Gırnata Emirliği,Cezayir,Tunus gibi bir çok yerde geçen bir dönemi,
insanların sıkılmadan okuması için aşkla bezenmiş bir roman desek daha doğru
olur.
Bizi bu güzel hikayeyle
buluşturan İskender Pala’ya gelince;benim çok geç keşfettiğim,çok satanlar
listesine girme amacı gütmeden yazdığına inandığım,okuduğum ilk kitabında
(Katre-i Matem) bir cevherle karşılaştığımı anladığım, okurken sürekli
sözlükten yararlanmak zorunda kaldığım ve her kitabında dilini biraz daha
çözebildiğim gerçek bir yazar.
Kitabı yazarken çok detaylı bir
araştırma yaptığı belli oluyor.(Anlatılan dönemi yaşıyormuş gibi hissediyor ve
o döneme ait olmayan hiçbir bulguya rastlamıyorsanız, kendinizi yeri geliyor
1500’lü yıllarda hissedebiliyorsanız yazarın gerçekten emek verdiğini de
anlıyorsunuz.) Kitabın arka kısmındaki denizcilik terimlerinin yer aldığı
sözlük ve harita da okuyucunun işini kolaylaştırıyor.O sözlük olmasa birçok
sahne yazıdan ibaret kalacaktı zihnimde ya da sürekli telefondan bakacaktım.Ama
bu terimleri sayfaların alt kısmında verseydi daha pratik olacaktı bence
(kitabın ilk yarısında her sayfada en az üç dört kez sözlüğe bakmak zorunda
kalınca pratiklik önemli hale geliyor:) ).
Daha önce Barbaros Hayreddin
Paşa’ nın hatıratlarını okuduğumda gözümde korsan hikayeleri canlanmış, ve
Karayip Korsanları ’ndan daha heyecanlı bir senaryo elimizin altındayken neden
film haline getiremiyoruz diye hayıflanmıştım.Efsane kitabını okuyunca bu
heyecanlı senaryoda eksik olan aşk kısmı da tamamlanmış oldu benim için.Üstelik
yazarımız öyle güzel bir aşk yerleştirmiş ki , Yakup Ağa ’nın Midilli’de doğan
oğlu Hızır’ın dünyada adı Reis olarak anılacak Kaptan-ı Derya Barba Rossa Hızır
Hayreddin Paşa’ya dönüşme serüveninin içine,kimi yerlerde aşıkların sonunu
denizde geçen mücadelelerden daha çok merak eder oldum. Sidi Alkala nam-ı diğer
Seyyid Muradi’nin kavuşabilmek için 20 yıl boyunca mücadele ettiği, kimi zaman
Billure’yi bulacakken teğet geçtiği, kimi zaman
da tam kavuşacakken maşukun özlemi vuslata tercih ettiği aşk da okuyanda ciddi bir merak uyandırıyor gerçekten.
Bu aşktan arta kalan yerlerde de
sıkı bir deniz hikayesi var. Rodos şövalyelerinin öncülüğünde Sicilya, Ceneviz,
Katalan ve Floransa korsanlarıyla dolup taşan Akdeniz’de bir doğu-batı
çatışmasını izliyoruz.Düşmanına saygı duymayı savaşarak öğrenen iki kaptanın
(Cenevizli kaptan Andrea Doria ile Barbaros)arasında geçen mücadeleye şahit
oluyoruz.Öte yandan Martin Luther’in dinle ilgili 95 maddelik yeni kuralları
nasıl oluşturduğunu (ki bu fikirlerin ortaya çıkma şekli hayli ilgi çekici ama
hayal ürünü olma olasılığı yüksek)hayretler içinde okuyoruz.Kendini kutsal Roma imparatoru olarak adlandıran Karlos’un, Cezayir’i Barbaros’un elinden alma çabasını izliyoruz.Endülüs
Müslümanlarına yapılan işkenceleri okuduğumuzda ise insanlığın daima utanılacak
tarafları olduğunu hatırlıyoruz.
Özellikle sonlara doğru
gözyaşları içinde okuduğum bu kitap benden tam not alıyor ve herkese tavsiye
ediyorum.
Gerçekten deneme blogunuzu çok beğendim. Yüreğinize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil