Güzel bir kitapla geri döndüm. Aslında kızım için almıştım
bu kitabı. Ona aldığım kitapları da önce ben okurum. Hem bir eğitimci gözüyle
hem de bir anne yüreğiyle ona uygun olup olmadığına bakarım. “Masal Masal
İçinde” kitabının henüz yarısındayken kitabın çok güzel olduğunu söyleyince,
böcük dayanamadı ve benden önce okuyup bitirdi. Ben okumaya devam ederken de “Çok
şaşıracaksın anne çookk,” deyip durdu. O böyle söyledikçe de aldı beni bir
merak…
Kitap birbiriyle bağlantılı beş masaldan oluşuyor. Halkına
karşı oldukça yardımsever ama yaptıklarıyla övünmeyi çok seven Padişah’ın bu
özelliğinden kurtulmasını isteyen Vezir ( Vezirler hep hain planlar içinde
olacak değil ya) Padişah’tan daha cömert insanlar olduğunu göstermek için,
Padişah’ı bir yolculuğa çıkarır.
Önce komşu kentte ensesine vuran herkese bir kese altın
veren kör bir adamı ziyarete giderler. Köradamın hikâyesini merak ederler ama
adam hikâyesini hemen anlatmaz. Bir şart öne sürer. Vezir ve Padişah’tan, başka
bir kentteki bir Kuyumcu’nun sırrını öğrenmelerini ister. Bu Kuyumcu kentte her
pazar kurulduğunda, torbasından tavuk yumurtası büyüklüğünde bir altın çıkarıp
gösterir. En yüksek fiyatı verene altını satacağını söyler. Çevresine toplanan
insanlar fiyatı arttırdıkça arttırır, sonunda en fazla fiyat verene altını verecekken
satmaktan vazgeçer. Altını bir “havan”ın içinde toz haline gelinceye kadar
döver ve altın tozlarını insanların üzerine savurur.
Vezir ile Padişah, Köradamın şartını yerine getirmek için Kuyumcu’nun
bulunduğu kente doğru yola koyulurlar. Kuyumcu’nun kentine geldiklerinde hemen
sırra erişemezler tabii ki, Kuyumcu’nun da bir isteği vardır. Üç günlük mesafede
bir demir ustası yaşamaktadır. Zamanında birbirinden güzel laleler, sümbüller
yapan usta artık çalışamaz durumdadır. Ne zaman eline çekicini alıp, örsün
üzerindeki demire indirmek istese gözü dükkânın duvarına takılıp kalır. Sanki
görünmez bir kapı varmış gibi hızla duvara doğru koşar, kanlar içinde yere
yığılır.
Demirci’nin öyküsünü öğrenmek için yola çıkan yolcularımız,
yine bir engelle karşılaşırlar. Demirci hikâyesini anlatacaktır ama çok merak
ettiği bir şey vardır. Bir müezzinin başına gelenleri merak etmektedir Demirci.
İnsanlar tarafından çok sevilen Müezzin bir vakittir müezzinliği bırakmıştır.
Yalnızca öğle vakti camiye gelir. Camiye yaklaşırken gözü sürekli minarededir.
Sonra, sanki minarede bir şey görmüş gibi hızlıca koşar. Minarenin tepesine
çıkan Müezzin bir zaman sonra yıkılmış bir halde aşağı iner.
Bu kez Müezzin’in hikâyesini öğrenmek için yollara düşer
Vezir ile Padişah; her yolculukta merakları bir kat daha artarak. Müezzin’in
kentine varırlar. Müezzin de onlara başına gelenleri anlatmak ister ama onun da
bir isteği vardır. O da bir Şapkacı’nın hikâyesini merak etmektedir. Bu Şapkacı
yaptığı şapkaları satmak için pazara getirir. İnsanlar çevresine toplandığında
kalabalıkta birilerine “Gitmeyin!” diye bağırarak koşmaya başlar. Mezarlığa
gelene kadar da devam eder koşmaya. Mezarlıkta bir mezarın üzerinde ağlaya
ağlaya kendinden geçer.
Ve bizim yolcular Şapkacı’nın kentine doğru yola koyulurlar.
Şapkacı öyküsünü anlatmak ister ama çok da şaşırır. “Benim öyküm sizi neden bu
kadar ilgilendiriyor?” der. Böylece bizimkiler başlarından geçeni anlatırlar Şapkacı’ya.
Şapkacı da Köradam’ın, Demirci’nin, Kuyumcu’nun, Müezzin’in hikâyelerini merak
eder. Bu kişilerin hikâyelerini dönüp bana anlatacağınıza söz verirseniz size
kendi acıklı öykümü anlatırım der. Teklifi
kabul eden Vezir ile Padişah, böylece Şapkacı’nın hikâyesini öğrenirler ve
masal boyunca yolcularımızla birlikte gittiğimiz yollardan geri döneriz; tüm hikâyeleri
öğrenip, her birinden bir ders çıkararak.
Kitaptaki her bir hikâye insanın bir zaafını anlatmaktadır.
Kimi açgözlülüğü kimi sabırsızlığı kimi doyumsuzluğu anlatıyor bize. Her bir hikâyeyi
büyük bir merak ve heyecanla okudum. Ahmet Ümit’e çocuğumuzla birlikte
okuyabileceğimiz bir kitap yazdığı için de çok teşekkür ederim. Hadi itiraf edin siz de merak ettiniz hikâyeleri
değil mi?