Bir kitap hakkında yorum yaparken
önce türüne dikkat ederim.Osman Birinci Kitap:Aşk kitabı tarihsel bir roman.Tarihi romanlar
anlatıldığı dönemin özelliklerini yansıtıyorsa,edebi niteliği vardır
diyebiliriz.Yani tarihsel romanlar için,psikolojik tahlillere yer vermemiş,benzetme
dışında söz sanatı da kullanmamış,hiçbir edebi özelliği yok diyemeyiz.
Konunun
geçtiği zamanın özelliklerini yansıtıp yansıtmadığını, tarihi bilgilerin doğru
verilip verilmediğini ise araştırma yapmadan bilemeyiz.Ya da o dönem ve kişiyle ilgili önceden bilgi sahibi olmamız gerekir.
Bu yüzden
tarihi romanlar en tehlikeli romanlardır. Gerekli bilgi birikimine sahip
değilseniz, yazarın beyninize girip tahribat yapması kaçınılmazdır.Onun için
hep denir ya tarih romanlardan, dizilerden öğrenilmez diye.
Peki tarihi romanları okumanın iyi tarafı nedir? Herkes için
farklıdır muhakkak ama bu tür romanlarda, tarih kitaplarında birer isimden ibaret
olan kişiler ete kemiğe bürünüyor benim için.Ve o isimleri önüne geçilmez bir
şekilde araştırma ihtiyacı hissediyorum.Bir nevi öğrenme arzumu
kamçılıyor.Üstelik okuduğum üçüncü kitabından sonra rahatlıkla söyleyebilirim
ki Beyazıt Akman heyecanımın azalmasına hiç izin vermiyor.Okuru kitaba
bağlamasını biliyor.Bu
kitabında da okurun ilgisini çekmek için Osmanlı İmparatorluğu’ nun kurucusu
Osman’ ı farklı insanların gözlerinden anlatmış.
Diğer
kitaplarında olduğu gibi Akademisyen Beyazıt New York sokaklarında karşımıza
çıkıyor öncelikle. Smithsonian Kütüphaneler ve Müzeler Kompleksi’ ne giren
Beyazıt, Bir Şövalyenin Hatıratı: Mihal Kosses, The Lost Notebooks of Marco
Polo, Of a Middle Ages Dervish: Yunus Emre eserlerini incelemeye başlıyor.
Osman’ın bu
kişilerin bakış açılarından nasıl anlatıldığına geçmeden önce, konuya tam olarak
hakim olabilmek için, o dönem Anadolu’da neler olduğuna bir göz atmamız
gerekiyor.
Moğol
saldırılarından sonra Anadolu’ya yerleşen Süleyman Şah’ın oğlu Ertuğrul Gazi , Domaniç Dağları’ nı yaylak, Söğüt yakınlarını ise kışlak olarak kullanmaktadır. O
dönem Anadolu'da sadece beylikler yok. Tekfurların yani Bizans
İmparatorluğu’ nun üst düzey yöneticilerinin sözü geçmekte. Ertuğrul Gazi’nin
kardeşi Dündar Bey, tekfurlarla anlaşmadan Anadolu’da barınmanın mümkün
olmadığını düşünmektedir.Bu yüzden kendi gibi düşünmeyen Osman’ ın Bey olmasını
istemez.Osman ise içinde yanan ateşi kontrol etmeyi öğrendikten sonra
tekfurlara karşı başarılı olacaktır.
Osman’ın çocukluğundan başlayan kitapta, onun gözü pekliği,
adil oluşu, ok atmadaki mahareti, güreşteki yenilmezliği,Şeyh Edebali’nin
kızına olan aşkı anlatılıyor.Ama kitaba
adını veren Osman’ ın içindeki savaşma aşkıdır.Bu aşk ateşi onun önce Ermeni
Beli’nde yenilgiye uğramasına neden olur.Ermeni Beli bozgunundan
sonra ise Şeyh Edebali’nin dergahında zamanla olgunlaşır,planlar yapar.Gördüğü
bir rüyayı anlattığı Şeyh Edebali ona imparatorluk müjdeler ve kızıyla
evlenmesine izin verir.
Bu arada
Marco Polo ve sonradan Müslümanlığı seçen Harmankaya tekfuru Mihal Kosses bize
şövalyeliğin iç yüzünü,Moğol baskınlarını,Latin istilasını,batının çirkin
yüzünü anlatır.Yazarımızın barbar,içten pazarlıklı aç gözlü batılı-
dürüst,çalışkan,namuslu doğulu algısı bu kitabında da kendini gösteriyor.
Osman’ ı
anlatan bir diğer kişi ise Yunus Emre.Kitapta beni en çok etkileyen karakter Yunus Emre oldu.Yaratılanı yaratandan ötürü seven,eşyanın ötesini
gören,çiçekle,böcekle muhabbet eden, hayatı kalp gözüyle algılayan Yunus Emre. (Bu
kitapta Yunus Emre Osman’la ilgili çok detay vermemiş sanırım ikinci kitapta
anlatacak.)
Kitaba genel olarak baktığımızda,
bitmeyen bir aksiyon, kıran kırana mücadeleler,ormanda verilen yaşam savaşı,çekilen
kılıçlar, hedefini hep on ikiden vuran oklar görüyoruz.Taht oyunları tadında
elinizden bırakamayacağınız bir macera kitabı adeta dediğimiz anda bazı sözler dikkatinizi çekiyor.
Diyorsunuz ki ; her şey
bu kadar güzel giderken bir yazar neden kitabına ölümcül bir darbe indirir.O dönemin Anadolu’sunu,tekfurları,Yunus Emre’yi,Şeyh
Edebali’yi,Marco Polo’yu Osman’ın hayatında bu kadar yerli yerinde anlatmayı
başarabilmiş bir yazar neden kendi siyasi görüşünü bir ok gibi kitabın kalbine
fırlatır ki…Osman’ı anlatırken neden “uzun adam” der ki.
Tarihi roman yazan bir yazarın,bu kitap benim
eserim,istediğimi yazarım deme lüksü yoktur bence.Eğer böyle bir düşünceyle
yazıyorsa gelecekte var olmaya aday değildir zaten.Nasıl ki bir tarihçi objektif
olmak zorundaysa,tarihsel roman yazan bir yazar da siyasi görüşünü kendine
saklamalıdır.Eğer uzun adamdan bahsetmek istiyorsa o zaman onun hayatını anlatan
bir kitap kaleme almalıdır.
Ben edebiyatın siyasete alet edilmesine kesinlikle karşı
duruyorum.Bir yazar, kitabında dünya görüşünü empoze etmek isteyebilir yani
kendi yaşam algısını okura da bulaştırmak isteyebilir ama kendi parti
tekelinden öteye gitmeyen siyasi görüşünü kimseye kabul ettirmeye çalışamaz.
Yazarın
ileride yazacağı kitaplarda aynı hataya düşmemesini umut ederek diyorum ki,edebiyatı
kirletmeyelim,o bize lazım.