Müzisyen, senarist, politikacı ve
yönetmen olan çok yönlü Zülfü Livaneli’ nin yayımlanan ilk kitabı bu.1996
yılında yayımlanan bu kitabıyla yazarlık vasfını da sonuna kadar hak etmiş
oluyor bence.
Livaneli’nin yıllar önce yazdığı
bu kitabı okumaya yeni fırsat bulabildim. Daha önce Serenad, Leyla’nın Evi,Son
Ada,Sevdalım Hayat,Kardeşimin Hikayesi ve son olarak Konstantiniyye Oteli’ni
okumuştum.Okuduğum son kitabı Konstantiniyye Oteli hayal kırıklığı yaşatmıştı
bana.Kötü değildi kitap aslında,sadece Livaneli’nin neden yazdığını
anlayamadığım bir eseriydi.Oysa Engereğin Gözü için Livaneli, “Bu kitabı iktidar alevinin çevresinde dönen
pervaneleri anlatmak için yazdım.” demeseydi de aşağı yukarı aynı cümleleri
kurardım.Yani yazarın amacıyla benim kitaptan anladığım neredeyse birebir
örtüştü. Konstantiniyye Oteli’ne kıyasla çok başarılı buldum.Sadece konu olarak
değil,üslup da daha etkileyici.Aralara serpiştirdiği anonim sözler,alıntılar(
Evliya Çelebi ve Naima’ dan esinlendiğini ön sözde de belirtiyor zaten),kıssalar
oldukça zenginleştirmiş hikayeyi.
Kitapta Osmanlı’dan bir kesit
anlatılıyor ama tarihi bir roman değil. Daha çok psikolojik ya da iktidar-birey ilişkisini anlatan, insanın duygularını tahlil etmeye çalışan bir kitap
diyebiliriz.
Kitapta isim kullanılmamış ama
biz tarih bilgimizden yola çıkarak Sultan İbrahim dönemini anlattığını
söyleyebiliriz. Sultan İbrahim Osmanlı Devleti’ nin en bahtsız padişahı belki
de.Tüm kardeşleri gözleri önünde öldürülmüş ve son anda annesi Kösem Sultan
sayesinde canı bağışlanmıştır.2 yaşındayken Kafes’e * kapatılmış ve tahta
çıkana kadar ölüm korkusuyla yaşamıştır.Bir zamanlar onu celladın ellerinden
kurtaran annesi tarafından ölüm fermanının imzalanması da ne kadar bahtsız
olduğunu kanıtlıyor sanırım.
Ölüm korkusuyla beslenen bu ruhun
iniş çıkışlarını Haremağası Süleyman Ağa anlatıyor bize. Haremağası ile Sultan
İbrahim’in arasındaki ilişki onlardan önce de var olan ve onlardan sonra da var
olmaya devam edecek olan iktidar hırsının vücut bulmuş halidir.
Haremağası padişahına derinden
bağlı bir hadımdır. Zamanla yaşanan olaylar yüzünden padişaha olan duyguları da
şekil değiştirir. Sultan İbrahim, tahttan indirilip tekrar bir odaya
kapatılınca, ondan nefret etmeye başlar. Sonra İbrahim’i odadan çıkarıp Sultan
yapma hayalleri kurar. Çünkü iktidara yakın olmak istemektedir.Daha doğrusu
iktidarı elinde tutmak isteyen bir iktidarsız köledir o.İbrahim’in tekrar
sultan olması içinse padişahın ve tahtın tüm varislerinin(yani İbrahim’in
çocuklarının) ölmesi gerekmektedir.İktidara yakın olmak bile nasıl güçlü bir
duygudur ki bir haremağasının böyle bir teklifi yapmasına neden olabilmiştir.
Bir de iktidar olan kişiyi
düşünün. Üstelik öyle bir iktidar ki ; yalnız İstanbul ve
Anadolu’nun değil,Eflak-Boğdan’ın,
Kırım’ın, Mısır ve Yemen illerinin, Mekke ile
Medine’nin,Bağdat’ın,Cezayir’in,Belgrad’ın, Macar
Krallığı’nın,Moldova’nın,Bosna-Hersek toprağının ve Makedonya ovalarının da
sahibi,Allah’ın yeryüzündeki gölgesi,Peygamber Efendimizin halifesi…
Bu güce sahip hastalıklı bir ruh
neler yapmaz ki. Engereğin gözünü bile kamaştıran bu iktidar kime ait olsa
insanlıktan uzaklaşmaz mı?
Livaneli 147 sayfalık bu kısacık
romana, Osmanlı İmparatorluğu’nun veraset sistemini, yaşanan kardeş
katliamlarını,harem yaşantısını,evlat sevgisini,ölüm korkusunu,iktidar hırsını
ve iktidardan vazgeçme yüce gönüllülüğünü,bir Mevlevi derviş kıssasıyla da gerçek
iktidarın ne olduğunu sığdırmış.
Balkan Edebiyat Ödülü alan bu
kitapta tek yanlış bir zamanlar Engereğin Gözündeki Kamaşma olan isminin
kısaltılmış olması bence.
Müziğiyle olduğu gibi kalemiyle
de bana hitap eden Zülfü Livaneli’nin bu alegorik** kitabını belki bir iki sene
içinde tekrar okunmak üzere başucu kitaplarıma ekliyor ve kesinlikle tavsiye
ediyorum.
*Kafes: Osmanlı İmparatorluğu
haremi içinde tahta çıkması muhtemel şehzadelerin muhafızlar tarafından sürekli
olarak ev hapsinde tutuldukları yer.
**Alegori: Bir görüntü,
bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde
canlandırıp dile getirme sanatıdır.