Sevmediğim roman karakterlerini
sıralayacak olsam, ilk sırayı açık ara farkla Zebercet alırdı. Kim mi Zebercet?
Anayurt Oteli’nin katibi.Tüm yaşamı bu otelden ibaret olan,tekdüze yaşamın
kendisi Zebercet.
Yazarımız “Orta boylu denemez; kısa da değil.Askerliğindeki ölçülere göre boyu
bir altmış iki,kilosu elli dört.Şimdilerde otuz üç yaşında,gene don-gömlek
kantara çıksa elli altı ya da elli yedi kiloyu bulur.İki yıldır karın kasları
gevşemeye başladı.Başı bedenine göre büyükçe,alnı geniş;saçları,kaşları,gözler,bıyığı
koyu kahverengi;yüzü kuru,biraz aşağıya çekik ama gecikmeli Ankara treniyle
gelen kadının gittiği sabah aynaya baktığında göründüğü kadar değil.Elleri
küçük,tırnakları kısa;omuzları,göğsü dar.”
olarak tarif ediyor Zebercet’i.
İlkokulu bitirdiği yaz annesini
kaybetmiş. Askere gidene kadar babasıyla birlikte oteli çekip çevirmişler. Askerden
geldikten sonra da babası ölmüş ve Zebercet ustasının işini devralan bir çırak
edasıyla oteli işletmeye devam etmiş.
Babasından sonra tek yaptığı
değişiklik ise otele ortalıkçı bir kadın
almak olur.
Gerekmedikçe dışarı çıkmayan, her
gün aynı şeyleri aynı saatte yapan, hep aynı gün postaneye gidip otelin
parasını eksiksiz yatıran Zebercet’in hayatı gecikmeli Ankara treniyle gelen ve kısa bir süre otelde kalan bir kadın
yüzünden alt üst olur.Aslında o kadın gelmeseydi de Zebercet’in sonu yine aynı
olurdu bence.Çünkü takıntılı bir karakter.Üstelik çok da yalnız.Zaten yazarımız
da yalnızlığın kitabını yazmak istemiş.Böylece ortaya Anayurt Otel’i
çıkmış.Üstelik karakteri soğuk,karanlık,hiç sevilmemiş ve itici olan biri.
Zebercet’i sevmememin tek nedeni
onun karakteri ya da yaptıkları da değil aslında. Yazarın anlatım tarzı da cezbetmedi
beni. İlk defa bir kitabı okurken yoruldum. Yazarın dilini çözerken çok
zorlandım. Cümleler kısa kısa. Sayfanın tamamı yüklemden ibaret
neredeyse.Kitabın sonlarına doğru bu durum değişiyor.Cümleler uzuyor.Bu da
tutarsızlık olarak çarptı gözüme.Cümlelerin neresi gerçek neresi hayal onu da
anlamıyorsunuz.Ne bir virgül,ne bir tırnak işareti…Hiç olmazsa italik yazı tipi
kullansaydı dediğim çok yer oldu.Sanırım yazarla karakterin seslerinin
karıştığı,anlatı içinde anlatının iç içe geçtiği bu postmodern roman tarzı
uymadı bana.(Orhan Pamuk’u da çok içselleştirerek okuyamadığımı düşününce benim
tarzım;değişken dünyada hiçbir şeyin kesin olmayacağını savunan bu yüzden de
anlatımında her şeyi kuşkulu kılan modern roman sanırım.)
Her ne kadar bu tarzı beğenmesem
de,kullandığı dili yadırgasam da hatta karakterini hiç sevemesem de kabul ediyorum ki kült bir
kitap çıkmış ortaya.İnsanın yaşadığı yalnızlık,iletişimsizlik,
sevgisizlik,toplumdan soyutlanma gibi birçok kavram küçük bir kasaba oteli
katibinin tekdüze yaşamı içerisinde vurgulanabilmiş.Üstelik mekan olarak otelin
seçilmesiyle de yarınsızlık kavramına gönderme yapılarak Zebercet’in karamsarlığı üst boyutlara taşınabilmiş.
1986 yılında (ki o yıllarda
toplumsal olaylara değinemeyen Türk sineması için bulunmaz bir bireysellik
senaryosu) Ömer Kavur tarafından sinemaya da çevrilmiş.Sevmediğim roman
karakterleri arasında ilk sıraya koyduğum Zebercet’i bir de film de izlemek
istiyorum en kısa zamanda.