20 Nisan 2020 Pazartesi

Amok Koşucusu - Stefan Zweig


Herkes hayatında en az bir kez Amok koşucusu olmuştur. Düşünün bakalım siz ne zaman oldunuz?

Amok, Malezya gibi sıcak ülkelerde görülen bir çeşit hastalık, bir çeşit çılgınlık hali. Saplantılarla kendini gösteren bir tür nöbet…

Yazarın verdiği örneğe göre; bir Malezyalı sakince oturup içkisini içerken birden eline hançerini alıp ayağa fırlıyor ve gözleri bir hedefe kilitlenmiş bir şekilde önüne çıkan herkesi öldürerek koşuyor. Sağa sola bakmadan dümdüz ilerleyen Amok koşucusu öldürdükçe coşuyor, coştukça öldürüyor. Bu yüzden çevredekiler birbirlerini uyarmak için “Amok! Amok!” diye bağırıyor.

Peki biz nasıl Amok koşucusu oluyoruz?

 Kimi zaman öyle şeyler hissederiz ki çevremize ve kendimize ne kadar zarar verdiğini düşünmeden o hissin peşinde koşarız. Çoğu kez etrafımızdaki insanları kırarız, yıkarız ama farkına bile varmayız. Yakınlarımız bizi ne kadar uyarsa da duymayız. Her zaman bir hareket hali değildir Amok koşuculuğu. Bazen beklerken de Amok koşucusu oluruz. Anlamsızca beklerken… Bir türlü gelmeyen bir haberi, dönmeyen sevgiliyi, birleşmeyecek elleri beklerken… Beklemenin bize zarar verdiğini bile bile beklerken. Ömrünüz beklemekle geçiverirken… Zaten genellikle de söz konusu bir aşksa hemen Amok koşucusuna dönüşüveririz. Ah, minel aşk ah! Üstat boşuna dememiş;

Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar.*

Bizim novella üstadı Zweig, Amok koşucusu olmayı kitabında bir metafor olarak kullanıyor ama kahramanın peşinden koştuğu şey aşk değil. 

Zweig’in kahramanının ihtirasla başlayan yolculuğu ilginç bir şekilde farklı bir duyguyla devam ediyor. Yani onu koşturan bambaşka bir duygu. Ve yazar bu duygu geçişini başarılı bir şekilde aktarıyor. Kitaplardaki duygu geçişlerini, kahramanların kitabın başında hissettiklerinin sonuna gelince değişmesini seviyorum. Kahramanı daha inanılır yapıyor ve daha çok özümsüyorum.

Zweig’in bu kitabıyla “Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat” kitabının anlatım tarzları aynı. İkisinde de kahraman olayları başka birine anlatıyor. Bu kitapta da bir doktorun bir gemi güvertesinde hiç tanımadığı birine hayatının sırrını açıklamasını okuyoruz. Doktorun yaptığı hataya onunla birlikte biz de üzülüyoruz.

Zweig’i severek okuyorum ama bu kitabındaki bazı yerler beni rahatsız etti.
Doktorun, “Siz tropiklerde yaşamadınız… Böyle sarı renkli bir serserinin, beyaz bir beyefendinin bisikletini tutup ona orada kalması için emretmesi nasıl bir edepsizliktir bilemezsiniz,” tarzındaki yorumlarını sindiremedim.

Bunu söyleyen yazar değil, kitaptaki karakter ve kitap karakterleri her zaman mükemmel olmazlar, zaten mükemmel olmadıkları zaman kitap daha cazip olur, üstelik kitabın yazıldığı yılları da düşünmelisin diyerek kendimi telkin etmeye çalıştıysam da olmadı. Rahatsızlığım geçmedi.

Neyse biz gelelim kitabın sonuna… O tabutun gemide ne işi var? Doktor yaptığı hatayı nasıl ödeyecek? Okuyup öğrenin. Zaten kitap 94 sayfa, bir günde biter.



*İskender Pala / Ah Minel Aşk kitabı tanıtım bülteninden.



20 yorum:

  1. Amok koşucusunu okumadım ama malumatım var. En kısa zamanda okumak isterim. tanıtım için çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuyun mutlaka, zaten bir günde bitebilecek bir kitap.

      Sil
  2. Stefan Zweig kitaplarını hep sevmişimdir. Bu kitapda severek okuduğum kitaplardan birisi... Bu arada bloğumu ziyaret etmişsin bende ziyareti iade için geldim :) He birde takibe aldım sık sık uğrarım ;)

    YanıtlaSil
  3. hep gördüyordum ama hiç fırstaım olmadı okumaya. İçeriği güzelmiş. yada sizin bağdaştırmanız hoşuma gitti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, umarım okuduğunuzda da beğenirsiniz.

      Sil
  4. Değişik bir kitaba benziyor ama ben kitaptan çok hastalığı merak ettim şimdi :) Amok Koşucusu tanıtımı için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  5. Bu kitabı okumamıştım. Konusu merak ettim. Teşekkürler..

    YanıtlaSil
  6. Cok begenerek okudugum bir kitaptı bir oturuşta bitirmiştim.
    Yazarın bir de kızıl kitabını okuyun o kitapta daha da kızacaksınız eminim.
    Kızıl kitabı çok akıcı bir kitap ama ne yazık ki pedofili içeriyor biraz .
    Neyse bloğunuzu blog beyinden öğrendim artık takibimdesiniz sizi de beklerim bloğuma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kızıl kitabını bilmiyordum, onu da okuyayım, teşekkürler.
      Sizi de ziyarete geliyorum hemen. :)

      Sil
  7. Bir iki gün önce bitirdiğim ve çok beğendiğim bir kitap oldu benimde. Emeğinize sağlık, çok güzel yorumlamışsınız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim.

      Sil
  8. Ben Zweig okrlarını ikiye ayırıyorum. Çok sevenler ve sevmeyenler. Satranç ve birkaç kitabı daha var ben de henüz zamanı gelmedi sanırım. Okumadım en kısa zamanda okuyup ben de hangi taraftayım bir bakacağım ;) Keyifli okumalar olsun.

    YanıtlaSil
  9. Zweig'in üç kitabını okudum. Ama üst üste okuyunca biraz ara vermek istemiştim. Fakat severim. Bu kitabı da merak ediyordum açıkçası ama içeriğine göz atmamıştım daha önce. Okunmalı. Yorumlamanız için teşekkürler :)

    YanıtlaSil